ZEVK
Bu yazılardan ve sohbetlerden neden zevk alıyorsun?
Bazıları için buraya gelmek ya da bu yazıları okumak; herhangi bir kulübe, kahvehaneye gitmek gibidir. İyi vakit geçirip zevk aldığınız için geliyorsunuzdur. ‘Gittim’ demek için gelenler de vardır. Fena mı; evde miskince oturmaktansa, kahveye gitmek de iyidir, buraya gelmek de. Üç beş kelam edersiniz, bir şeyler paylaşıp öğrenirsiniz, zaman geçer.
Hâlbuki buradaki hâl, başka bir hâldir.
Hele zikir yapabiliyorsanız; o bambaşkadır… Tecelli halidir; Allah’tandır. O zaman, siz ‘vücut’ değilsinizdir. Beyniniz durur, eliniz ayağınız kesilir.
ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK
Doğanın sergilediği sanatı, eksikçe kavrarız. Çünkü tam olarak anlamamız söz konusu değildir. Alçakgönüllülük hissini, ancak doğanın nasıl bir yapı olduğunu anladığımız ölçüde yaşayabiliriz. Hayran olur, sıfırlanırız çünkü. Allah’ın bu eserini kavrayabilsek öyle bir yumuşar ki bu gönül… O duygu, tüm dinlerin üzerinde bir duygudur. Öyleyse değişik din savaşları niye? Değişik dine mensup insanların, birbirleri ile alıp veremediği ne?
Bu hali, birilerinden duymak ya da okumak değil, yaşamaktır esas olan. İşte o zaman sizler de, son günlerin moda deyimi ile ‘mistik’lerden olursunuz…
SIR
‘Sır’rın anahtarı tevhittir. Bilmediğimiz şeyi bilmediğimizi nasıl bilebiliriz? Peki ya bildiğimizi nasıl biliriz? Kilitli bir çekmece var karşımızda. Anahtar da yanda duruyor. Bilmiyorsak çekmecenin ne olduğunu, üzerindeki deliğin, yanında duran demirin ne olduğunu; nasıl açarız çekmeceyi de içindeki cevizi buluruz?
Sırdır… Her şey gözümüzün önündedir ama her şey bize sırdır…
Sormazsan, anlamazsın bu mestanelik nedir…
Demlenmeye bırak kendini. Başka bir deyişle, bir nevi geviş getir. Fark etmeye, sindirmeye çalış. Acele etme.
AYDINLANMAK
Aydınlanmış insan, akılsız olduğunu anlayan insandır. O, hiçbir şeye tapmadığı gibi, her şeyi kutlar. Ondan duyacağın varsa eğer, şiirdir; çağıran bir eldir.
Ve önünde bekleyip aralamaya çalıştığın kapı, aydınlanmış bir kapı ise şayet; aslında tertemiz bir aynadır. Aynadaki akis ‘sen’ olduğuna göre; oraya kadar gelmiş olman bile, seni o ana yetecek kadar temiz kılmıştır. Sabret…
DOĞU-BATI
Doğu’da bulunan insanlar içgözüne sahiplerdir. Batı’daki insanların ise maddeye ilişkin dışgözleri vardır. ‘Özvarlık’larına nispeten kapalıdır içgözleri. Ancak, Batı ile Doğu bir bütün olduğu zaman, ‘insan’ın eksikleri kapanacak ve ‘tam’ olacaktır. Aynı şekilde, tasavvufun kaynağı da bu coğrafyadadır. Ancak bu coğrafyada çok sayıda tembel olduğu için, şahane eserler genellikle batıdan çıkar.
ÇIRAKLIK
Hz Muhammed, dehadır. Muhteşemdir. Ancak Allah, bize sadece peygamberleri aracılığı ile ulaşmaz. Çünkü imkânları sınırsızdır. Aslında, bize her an ulaşmaktadır. Dağ başındaki çoban, ne peygamber, ne hadis duymadı ise ömründe; hiç keşfedilmemiş kavimler var ise yeryüzünde; onlar peygamberler tarafından yönlendirilmiyor diye, Allah’ın ulaşmadığı kullar olarak mı kabul edilmelilerdir?
Demek ki, tek önemsememiz gereken; peygamberlerin hadisleri ya da yaptıkları olmamalıdır. Doğayı okuyabiliyorlarsa o kavimdekiler ve o çoban; senden çok daha bilgelerdir. Saftır, özdür onların bilgelikleri…
O muhteşem Hz Muhammed, önce devrin en zengin ve zeki kadını Hatice’ye çırak olmuştur. Sonrasında Hatice onu seçmiştir ve evlenmişlerdir.
Sen de, din oyunlarının içinde vakit geçireceğine dua et de, Allah senin de gururunu alsın. Böylece sen de çırak olabilesin. Öyle yap ki, bir zaman sonra sen de dâhil olabilesin uzağında olduğun şeye…
İdrak konusunda, kendi yüceliğinin seviyesine yani hikmet seviyesine gelmeyi iste. Allah’ı öyle bir zikret ki, içinde Allah’tan başka hiçbir şey kalmasın.
Kendini yenile. Eskide kalma. Yeniye uygun bir bağlam, eskinin içinde yoktur. Yeni, bu yüzden yenidir. Hiçbir yerden gelmez; hiçliğin içinden çıkar.
Bugün, 2010 yılını geride bırakıyoruz. Yeni yılda, hepinizin yeni ilhamlara, yeni düşüncelere açık olmanızı diliyorum.
0 Yorum