Hatalarımızdır bizi kemâle götüren.

Salıncağa binmişsin, biz seni bu sohbetlerle ve yazılarla sallıyoruz.

Eşref-i mahlûkat olarak yaratılmışsın.  Balık mı olaydın?

Balığın, deryada; ev bulma, iş arama, vergi verme tedarikine, kışın odun tedarikine veya bunlar gibi başka hiçbir tedarike ihtiyacı yoktur.  O, yalnız denizde süzülerek hareket eder; bir tek karnını doyurma ihtiyacı içindedir.  Yediği de kendi cinsi gibidir.  Böyle olduğu halde, ‘o mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler.’

Allah hep lütfünü sunuyor sana! İnsanadır Allah’ın sonsuz lütfü.  İnsanı kaldır, bir şeyde manâ kalır mı? ‘Seni en ileri yarattım, en fazlasını sundum’ diyor.  Sen çok ihtiyaçlar içinde olduğun için sana daha çok sunuyor.

Daha ne istiyorsun?

Saçın dökülmüş dökülmemiş ne yazar?  Allah sana nur gibi göz verdi de, bozulması hata mı?

Sen seviyor musun Allah’ı?

Dinleyenlerden ses yok, aferin. Okuyanlardan da yoktur muhtemelen.  Burada öylesine atıp konuşamazsın sen. Allah’ı biliyor musun ki onu sevesin?

Ben kendimi anlatmıyorum seni inceliyorum.  Hayretteyim.  Sen tahditlisin.  Uykun gelecek, bu sohbetten eve gideceksin, bu yazıyı okumayı bırakacaksın, televizyondaki dizileri takip edeceksin…  İster istemez bir programın içindesin.

Rüyada var mı böyle bir program?

Var.  Ama bedensiz.

Çünkü hal-i hazırda beden yatakta, kaptan ayakta.

Neden?

Tahdit yok çünkü.  Bir tahdit görüyorsan, suret âleminin icabıdır.

Tecelli, şokla olur.  Yalnızca buraya gelip gitmelerle, bu yazıları okumakla olmaz.  Mürşidi-i kâmilin rahle-i tedrisinde olmalısın.  Bu da, talep ve dua ile olur.