Tevekkül, Allah Nur’unun kalbe dolmasıyla olur!

 

Suret âleminde, güneş doğunca, lamba söndürülür, çünkü güneşin parlaklığına faik bir ışık yoktur. Allah ise, nuru alâ nurdur. Allah’a tevekkül, O’nun tarafından kula verilen bir inayettir!

 

Kalbî temizlik, Allah’ı şeksiz, şüphesiz bilmek ve O’na sığınmakla, nefsin isyan ve azgınlığından kurtulup, huzura kavuşması ile gerçekleşir. Haset, kin, gurur ve cimrilik gibi kötü duyguların, kalpten atılması ile mükemmelleşir.

 

Temizlik iki türlüdür. Şöyle bilinir: Biri zahiri, yani bedene ait temizliktir. Diğeri batındaki kalp temizliğidir. Kirlilik, temizlik birbiri arkasından sürekli gelerek faaliyeti tetikler.

Kalpteki bu olay, daimi zikir halini meydana getirir. Zikir gafletten uyarıdır.

Kalbin kirliliği gaflet, temizliği uyanıklık da marifettir!

Kalbin temizliği, Allah’tan dua ile istenir!

 

Eğer bilinirse, zaten kulun bütün vasıfları, Hakk’ı talep halindedir.

Kalp üzerinde vaki olan her şey (ihlâslı hâl) , tevhide matuftur (Her şeyde Allah’ı görür bilir).

Göz, sezgilerini görmeğe matuftur. (gördüklerinde sezgisel olarak Allah’ı görür) Kulaklar, Hakk’ın kelâmını dinler. Mide üzerinde olan olay, Hakk’ın sunduğu yemektir. (Kul her yediği lokmada Allah’tan geldiğini bildiği için şükreder) Hak ilminde, artma, eksilme, yanlış ve doğru yoktur. (Çünkü ilmi gereği Hak, herkese gerektiği kadarını vermiştir). Aksi görüş kesret âleminden gelir.

 

Âlime ilim, arife marifet veren şanı yüce ve ihsanı bol olan Hak Tealâ’dır. Çünkü onların kalplerinde, marifet ve ilim yaratan O’dur. Arif olan, âlim olmayabilir, âlim olan da arif olmayabilir. Zaten onlar, ikilikten arîdirler. Ariflerin nifakı veya riyası, müritlerin ihlâsından üstündür, denir. Vasıl olanların yani Allah’a ulaşanların nifakı, taliplerin ihlâsından üstündür. Allah’ı kalbiyle şüphesiz tasdik eden herkes, mümindir. Kalp de yine Hakk’ın marifeti ile Allah’ı tasdik eder.

 

İmanlı, imansız olmak da bu kesret âleminin işidir. Tevhitte imanlı, imansız yoktur.

Hakikatte iman, Hakk’ın hidayetine ulaşma, ona bitişik olan kulun fiilidir. Bundan dolayıdır ki dalalet ve hidayet, Hak’tandır.

 

Tevekkül; Gaipten bildirileni kalbin tasdik etmesi, idrakin kemale varmasındandır.

Kadere rıza göstermektir! Çünkü kader, bu âlemde geçerli olan ilahi sistemin belirli bir ölçüde harekâtıdır. O’nun hükmünün el-Hak geçerli oluşudur. Allah, ezelden ebede olacak şeylerin zamanını, yerini, özelliklerini, niteliklerini ve nasıl olacağını, ezelden takdir etmiştir. Kaza ve kader, Allah’ın bu âlemde koyduğu, yürüttüğü, plan ve programıdır.

Bu ilahi programın maksudu Allah, maksadı insandır.

 

Mutsuzluk, geleceğe dair bir aksaklığın beklentisinden, ya da beklentilerimizin gerçekleşememe olasılığından kaynaklanır, o nedenle endişeli ve mutsuz oluruz. Ama Allah’a tam teslim olabilsek,(tevekkül halinde) ne korku, ne de mutsuzluk olur. Hâlbuki herkes, kendi hal ve zamanını yaşar. Gelecek bilinmediğinden, endişe taşıma da gereksizdir. Gelecekten umudu olan, endişe taşır ve korkusu olur.

 

Dünyadan hiç kimse hoşnut değil, ama kimse de bırakıp gitmek istemiyor.

Bu isteksizlik de, ölüm korkusundan gelir. Oysa korkunun, ecele faydası yok!

Mürit- Mürşit ilişkisi

 

Şeyhler kerametlerinden olan bir zerreyi, istedikleri kadar müritlerinin gözlerine sürme yapsalar, o okadar, Hak için hicaptır yani perdedir. Çünkü hakikatin perdesiz görünmesi, afet olur. Salikin gördüğü şey, ister nefsi olsun, ister başka bir şey olsun, fark etmez.

 

Mürit, makam peşindedir. Kâmil için makam, hicaptır; onun maksadı makamı veren Hakk’ı bulmaktır. Mürit keramet peşinde olduğu için, Mürşitten hep keramet bekler ve onu kerametleri ile değerlendirir. Bu bakımdan, mürşidi mürit uçurur derler.

 

Bir saksıdaki çiçeğin, toprağını eşeler, suyunu verir, gübrelersen nasıl daha çok gelişir ve çiçek açarsa, mürit de mürşit için, aynen böyledir.

 

Ey Halik! Ne kadar mahlûk yaratsan da, türlü renkte, türlü revnak, koku ve sonsuz şekil içindeki mahlûk, Seni, yani Halik’i bi-hakken söyleyemez.

 

 

Veciz sözler:

 

Ekseriyetle, dış görünüşe göre hüküm veririz.

Hâlbuki lüks bir hayat içinde yaşayanı, bu lüks ve debdebeli hayat, hiç etkileyip de tesir etmez. Başkaları da, basit bir hayat içinde oldukları halde, maldan ve mülkten çok etkilenirler. Hatta, o kayda değmez malın esiri olurlar.

 

Sen şaşa, debdebe ve iltifat istiyorsun. Burada ne işin var, onu bulduğun yere git.

 

Bana bu kâfidir deyip, başka bir şey istemem demek, tembelliktir.

 

Ben, kâfi derecede ilim sahibiyim demek de, düşünce tembelliğine götürür ve bunamaya vardırır.

 

Bana işkence, nefsimden gelir. Nefsim, işkenceye müstahakdır.

 

En büyük dert, aşktır. Kamunun derdine derman da, aşktır.

 

Dil aklın, duyguların, ilmin temsilcisidir. Bazen yılanı deliğinden çıkarır, bazen de akrep gibi sokar.

 

İnsan, konuştuğu gibi yaşayamaz, yaşadığı gibi de konuşamaz.