Emek

Hiçbir emek boşa gitmez.

Allah muhteşemdir.   Tüm lütfünü beşere sunmuştur.

Tasavvuf, çok hassastır.  Muntazamdır ve insana dairdir.  Herkes kendi çizgisindedir; herkesin yolu vardır ama tevhidi yoktur.  Mürşidin nokta-i nazarında olur tevhit.

Ayinesi iştir kişinin; bilgisi, meziyetleri işiyle ortaya çıkar.  Nimet, külfetsiz olmaz.  Emeği, hizmeti olana lütuf vardır.  Allah, tüm kullarına muhakkak muhteşem hususlar sunar.  Kullanan şanslıdır, kullanmayan şanssız.

Yalanı bırakmadan hakikat bulunmaz.  Bazılarınız, yalandan mutlusunuzdur…

 

Aşı

Doktora kontrole gidilir zaman, zaman, hastalıklar var mı diye öğrenmek için.  Teşhis konulur, gerekirse tedavi edilir.  Zaten teşhis, tedavinin yarısı sayılabilir de…

Hastalık nereden gelir peki?  Vücudun vitaminleri eksilip bağışıklık sistemi çökünce.  Takviye yapmamız gerekir.   En iyi hekimlere gidilir.

Ya şafi hekimlerine gidiyor musun?  Çoğumuzun ruhu vitaminsizdir.  Buna rağmen arama bilgisine de sahip değilizdir.

Zikir, ruhun vitaminidir.  Yarın hangi hastalıklara sahip olacağımızdan haberimiz var mı? Yok.  Buraya katılımcı olduğunuz zaman, bu yazıları takip ettiğiniz zaman henüz gelmeyen dertlerinize aşı yapmış oluyorsunuz.

 

Tercih

İnsanlar değişik şeyler arar.  Evinizde bal olsa gidip turşu da yemez misiniz?  Yersiniz elbet…

Herkes kendi onayladığı yerdedir.  ‘Yapardım ama yapamadım, falan mani oldu, filan mani oldu… O oldu, bu oldu, şu oldu!’

Hayır!

Hizmet kendisinedir.  Her hastalık kişinin kendisine aittir.  Hizmet yoludur.

 

Allah

Dini falan bırak, bir vicdani mantık taşı, kâfi. Allah’ın sistemini bilmeyen Allah’ı bilir mi?

Dinler, insanları yalana, yanlışa iter mi?   En mübarek din Müslümanlıktır ancak en çok yalan  ve dilencilik de bizlerdedir.

Neden?

‘’Bilinmek istedim.  Akla sığmayan bin bir şey yarattım, her biri bindir ayrı alternatife sahip… İnsanın beni anlamasına yardımcı oldular.

Dünyayı yarattım insan için, insanı yarattım kendim için.  İntizar etmeden; beklemeden, istemeden duramazdım.  Nereye bakarsan beni, veçhimi, yüzümü göreceksin…  ‘Bir’in ‘çokluk’ ile aşkı, ‘çok’un ‘bir’ ile aşkı… Yani kesrette vahdet.

Âdem’in çoğalması; birin çoğa aşkıdır.  Çok olanın bire âşık olması; yine Âdem’dir.

Allah’ın tek olduğunu anlamış gibiyiz.  Âdem’in de tek olduğunu anlamamız lazım…

Eskiden çok Tanrı vardı, Tek’e ve Âdem’e ulaşıldığı zaman, yaratılmışın maksadı anlaşılmıştır.

Tek bakıştan bir bakışa, ikilikten bire geçer isek…  İkiyi kaldırıp bir dersek;  acı ve tatlıyı, güzel ve çirkini, ölüm ve doğumu bir görürsek, o bire âşık olursak; yürek bunu ancak anlamaya başlar…

Kim samimi ise, saftır.  İçtendir.  İhlâstadır.

Biz bu sohbetlere, bu yazılara; kesrette vahdet olmak için katılmalıyız.  Yani tek, tek olduğumuz halde bütünlük oluşturmalıyız.

Becerebilirsek, Allah’ın sonsuz lütfünü görebiliriz. Ama ancak bir zerresini.

Allah’la olmak, özümüzle olmaktır!   Allah ölür mü?  Biz zaten bu mezbelelikte ve illet vücutta hiç ölüm istemiyoruz, bu hırhırik elbiseyi değiştirmekten korkuyoruz.

Esas uygun elbisenin satıldığı yeri bir bilsek!