Tarik- yol

Bir alim ve arif arayan bir kimsenin bütün zamanı, keşmekeş olur ve aradığını bulamaz. Ancak insanın önce kendisi ile meşgul olması lazımdır ki, bütün alemin sahibi olan Allah’ı görebilsin.

Hiçbir kimse kendisinden üstün olanı göremez. Çünkü rüyet ve görmek aşağı ile alâkalıdır.

Ehli hikmet ehli sır dahi üstü görmekte şaşkın haldedir.

Halbuki, yol ayan beyan açıktır. Hak aşikardır. Her ses davetçinin sesidir.

Bundan başka, ehli idrakin hayretten başka neyi olabilir.

Hakkın yolu, apaçık güneş gibi açık olduğu halde tariklerde; ‘fakirim’ deyip de böbürlenme, ne olur onu gizli tut! Çünkü fakr Allahın muazzam bir ikramı ve ihsanıdır. Onu açıklar, etrafa ihsas ettirirsen sağdan, soldan sana para, pul yağdırırlar.

İşte o zaman, lütuf yerine ceza görürsün.

 

Cennet cehennem korkusu

 

Birileri ben iradem, azmim ve gayretimle bu kazancı yaptım diye övünürse, bu afet, kaygı diyarından edinmiştir, gayıptan külfetsiz bir şekilde zuhur ederse de bu varlığın kıymeti vardır. Ötekinde kıymet zail olur gider. Çünkü o benlik içinde zahir var’a gark olmuştur.

 

Dünya meşguliyetler diyarı, ahiret korku ve dehşetler memleketidir.

İlâhi Adalet karar verip, kulu ya cennete veya cehenneme götürüp yerleştirene kadar, kulun ömrü sürekli olarak meşguliyetlerle korkular arasında geçer. Nihayet ya cennette rahat eder ya da cehennemde azap çeker. Ehli tasavvuf bunların ötesinde Hak ile Hak olur.

 

Derviş

 

Nimete talip olan külfeti şiar etmelidir. Yani dervişin gıdası bulduğu şeydir. Ne bulursa onu yer. Tercih ve ayrım yapmaz. Meskeni indiği ve konakladığı yerdir. Kendisi için bir mesken yapmaz. Hiç Hakkın dışına çıkmaz. Hakla meşgul olduğu için bunlara zamanı mekanı olmaz. Buna zaman ve mekan bulan da yaradanla değil yaradılışla olur. Hakiki dervişin gıdası vecd olur. Elbisesi hilkat, meskeni de gayb olur.

 

Veli ve Nebiler!

 

Şimdi söz söyleyenler nefsin izeti, dünya arzusu, halkın itibar etmeleri için söz söylerler. Hakiki mürşitler, kamil gönlün, izzeti nefsin necatı (kurtulması) ve Hakkın rızası için söylerler. Hak ile konuşan kimselerin sözlerinde sırlar ve ruhlar üzerinde tesir olur. Derin etki vardır.

 

Nebilerin sözleri ilahi huzurdan verilen haberlerdir. Sıddık olanların sözleri ise temaşa ve müşahededen işaretlerdir. Haberin sıhhatli oluşu nazardan ve bakmaktan, müşahedenin sıhhatli oluşu ise fikirden ve düşünmedendir. Nebi ile veli arasındaki fark açıktır.

 

Sebep (bir şeyin olmasını gerektiren şey- Allah) , hicap ve perde arkasıdır.

Sebepleri terk ise keşif ve temaşa muhallidir. (Allah’ı düşünmeyen bu alemi temaşa ve keşifde kalır ve) Hicap ve perdede kalan da tüm alemin kızgınlığı ve gazabı içinde kalır.

 

Bana soru soranların bazısına ben ibare ve söz ile cevap veririm., bazısına da manevi olarak cevap veririm. Bazısına da her iki türlü cevap vermek icap eder. Bazılarının suali beni imtihan etmek için olur. Bunlar ise ukalalardır. Allahın velileri sırların ve ruhların velileridir. Onları tecrübe etmeğe ve yakalamaya senin takatin yetmez, helak olursun.

 

Mürşitler, şeyhler hangi sıfatta bulunurlarsa bulununlar müritlerinin hallerine mütalli olurlar.

 

Kul ve şeytan

 

Allah şeytana, insana secde et diye emretti. Şeytanlar emri dinlemedi. Şeytan nasıl bu emri

Dinlesin ki? O Allah’tan başkasına secde etmez. Eğer kul olsaydı ancak Allahın emrine uyardı. Görülüyor ki kul iblisten üstündür.

 

Tamah!

 

Hayatında diri olmak isteyen kalbine tamahı sokmasın. Hayy zikrine girip Haydan diri olsun.

Tamah kalbe vurulan mühürdür. Hiç şüphe yoktur ki kalbi mühürlenmiş olan bir kimse eşyada diri, Hakta ölüdür. Asıl olan Hakta diri, masivada ölü olmaktır.

Zilleti yaratan Allah’tır. Tamah zilletten başka bir şey değildir. O izzeti de yaratmıştır. Zikir izzetin ta kendisidir. Çünkü kalp (gönül) zikrin merkezi olarak yaratılmıştır. Fakat nefisle olunan şehvet ve arzumahalli haline gelir.