Pirim himmet, yavrum hizmet!

Ben insanlara nasihat ettim, samimi davrandım, onlar ise beni takmadılar. Çünkü müdahene (dalkavukluk) ve yağcılık, heva ve hevese uygun düşer. Samimiyet ise ona muhalif olur. İnsan, arzularına müdahale edene düşman olur. Heva ve hevesine muvafakat edene ise dost olur.

Hakk ile tevhit halinde olmak, masivadan tefrika durumunda olmaktır.

 

Mürşidin himmetinden uzak kalan, nasiptar olmayan, dert ve ızdırab içinde kalır. Çünkü dert ve ızdırap, Hakkın dergâhından geri dönmekle olur!

 

Himmet Allah’tandır. Arifin, mürşidin himmeti Allah iledir. Diğer bir şeye tenezzül etmez. Arifin marifetten başka bir şeyi yoktur. Gönül sermayesi marifet olunca himmetin maksadı ve gayesi temaşa olur.

 

Müritlerin çoğu, avare olan meşgullerdir. Mürşit ise meşgul olan avaredir.

O baş gözünüz âmadır (göz manayı görmez), onun meşgalesi baş döndürecek derecede Hak’ ladır.

 

Uykusuz geçirdiğim geceler sayesinde aradığımı elde ettim.

Mühim dediğim ve alın teri ile kazandığım şeyleri bıraktım.

İlahi âleme kendimi vermek istedim. Yani maldan, şandan, şöhretten geçtim.

Gecelerce, uyumadım. Bu sefer daha basit daha manasız şeyler beni uyutmadı, boğulacak gibi oldum. Geceler, bana gündüzden beter, sıkıcı oldu. Şimdi ben bu haldeyim.

Bekliyorum, el Hakk bekliyorum.

 

Nimet, ihsan ve şükür

 

Bir kimse bir şahsa iyilik yaparsa, bir şeyler verirse, muhakkak surette o şahıs iyiliğe bedel olarak o kimseyi sever. Hâlbuki bütün âlemde, Allah’ın ihsanı geçerlidir. O kimse bunu görmez de, nasıl olur da kalbini külliyen Allah’a yöneltmez! Çünkü hakiki inananlar için ihsan, ayana ve eşyaya malik olan Allah’ın yaptığı şeydir. Nimet ve ihsandan, nimet ve ihsanı vereni görmek, elzemdir.

Hakkın dostları, bu manayı bildikleri için, nimet ve ihsan içinde olurlar.

 

Şükür, lâfzın ötesinde yaşamaktır. Sana verileni bihakken yaşıyorsan, fiilen şükrediyorsun demektir. Şükür şahsi nimet için yapıldığı halde, hamd bütün varlıklara, Allahın verdiği nimetten dolayı yapılmaktadır. Bu yüzden Hamd, şükürden daha geniş, daha üstün, daha derindir.

 

Dünya hali!

 

Bu dünyayı benimsemeyen, onu tatminkâr bulmayan, bu dünyada gariptir.

Bir kimsenin neşesi, Hak’tan başkası ile olursa, neşesi dertler doğurur.

Ünsiyeti Rab’ la olmayan kimsenin ünsiyeti, sıkıntı meydana getirir.

Hak’tan başkasını görmek derttir, sıkıntıdır. Çünkü Hak’tan başkası fanidir.

 

Allah, hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır. Dünya, sana insaf ve adaleti öğretir. Sen ona hizmet ettiğin sürece, o da sana hizmet eder. Sen hile yaptınsa, o da sana zehir zemberek olur.

 

Şeriat Hakikatin gölgesidir!

 

Müeddibul evliya der ki: İlimsiz Emir, amelsiz Âlim, tevekkülsüz Fakir iblistir. Bütün halkın bozulması, bu üç taifenin bozulmasına bağlıdır.

 

Lâ ilâhe illallah hakikattir. Muhammedin Resulululah şeriattir. Şeriat hakikatin gölgesidir, feridir. Marufun ve tanınanın emrini kabul etmek şeraittir.

Nefs gözedir, heva ve hevesten, ibarettir. Nefse tabi olanlar, heva ve hevese din adını, heva ve hevese uymaya da sıkı bir şekilde şeriata bağlılık ismini vermişlerdir.

Kendi murat ve arzularına göre hareket edenlerin tümü, aslında bidatta (dine sonradan eklenen şeylere bağlı) bile olsalar, onlara göre dindardırlar.

Onlara muhalefet eden her şahıs da, biyat sahibi (birine bağlı) dahi olsa dinsizdir.

Zamanımızda yaygın olan, işte bu afettir. Bununla sohbet ne güçtür.

 

İnsan kendini görmez!

 

Fazilet sahipleri, faziletlerini görmedikleri sürece fazilet sahipleridir. Faziletlerini gördüklerinde artık faziletleri kalmaz.

Velayet sahipleri, Veli olduklarını görmedikleri müddetçe velayet sahibidirler. Veli olduklarını gördüler mi artık velilikleri kalmaz. Çünkü her şeyi gören göz, kendini göremez.

Fazilet ve velayet sahipleri de, kendilerindeki bu meziyetleri göremez; Gördüm diyen şarlatandır.

 

Vecdin keyfiyeti üzerine, konuşma, anlatma, olmaz. Zira o, ehli hallerin nezdinde bulunan Allah’ın sırrıdır. İnsan sözünün hiçbiri, Hakk’ın sırrı değildir. Çünkü insanın sözleri ve zorlaması, Rabbani sırlardan beridir.

 

Mahlûk olduğu halde nefsinin yolunu tanımayan bir kimse, Halik olan Hak Tealâ yı tanımaya, hiç yol bulamaz. Bu mülke mülkün sahibi ile girersen, her şeyi Allah’la bilirsen, bu mülkten dönüşün de Ona, Allah’a olur! Sebeplerle haşır, neşir olan, müsebbiple olamaz.

 

Mühim ve ehem!

 

Peygamberin gösterdiği, Allah için dediği ve ayet olarak Kuran’a geçen Haç farizası, insanlar tarafından benimsenip, birçok sıkıntı ve fedakârlığa katlanarak, çöl sıcağında dağa, taşa koşulur da, marifet mahalli olan gönüle gerekli önem verilmez.

Gönül hizmet kıblesi olan Kâbe’den daha değerlidir, daha büyük ve ehemdir.

Hizmet kıblesi Kâbe, mühimse, marifet mahalli olan gönül ehemdir.

Marifet mahalli olan gönül, Kâbe’den daha büyüktür.

Kâbe kulun baktığı bir şeydir. Gönül ise devamlı olarak Hakkın nazar ettiği yerdir.

Hak der ki “Dostun kalbi nerede ise ben de oradayım.”

Sevgilinin hükmü nerede olursa, benim muradım orasıdır.

 

Zahirden bekaya bir misal vermek istedik.

 

Allah, bu âlemi boşuna yaratmadı. Bir kimse bu dünyayı, kulluğu, ubudiyetin vasıflarını bilmezse, Rabbani vasıfları hiç bilmez.

Bir kimse beşeri sıfatlardaki afeti göremezse, Rubûbiyet’in sıfatlarındaki latifelerini ve inceliklerini nereden bilecek. Çünkü zahirin, batınla alâkası vardır. Her ikisi de Hu ‘ ya varır. Zahir Hu, batın Hu.

 

Gönül tezgâhında dokuduğun kumaş eskimez, yıpranmaz, günden güne değer kazanır. Suret âleminde dokuduğun kumaş ise çürür, yıpranır, solar, gider, baki değildir.

 

Veciz Sözler

 

Arkadaş ol, yalnız olma! İyi arkadaş, kötü arkadaş, arkadaş arkadaştır, kötüsü olmaz. Kötü gördüğün arkadaş, sana ters gelen arkadaştır. O sendeki bazı şeylere tepki göstererek, sendeki yanlışlıkları bile bilmeye düzeltir. Sen sonra alışır, her türlü insanla arkadaşlık edebilirsin.

 

İlim, bütün bilgileri hafızada toplama işi değildir. İlim, sistemi ilâhiye uygun hareket etme olayı olmalıdır.