Allah her an lütfeder!

Allah’ın meydana getirdiği olaylar, kulun bakışında bela görünse de, lutuftur! Allah’ın kulu ile alışverişidir. Allah kulu ile alışverişi nasıl bela olur? O lutuftur.

Kulu Hak’tan men etmeğe değer iki cihan da hiçbir şey yoktur!

Reca ve ümit hali, havf ve korku haline galip geldimi vakit diye bir şey kalmaz. Çünkü vakit, hale riayet etmektir. Hale riayet edildiği sürece korku (havf) hali onun kalbini istila eder.

Bütün ümitler, ümitsizlik durumundan zuhur eder. Allah’ dan ümit kesilmez!

Allah kendisine tabi olanları, ölümlerinde diri kıldı. Kendisine asi olanları da hayatlarında ölü kıldı. Yani diriliğin Allah’tan olduğunu bilen bir kişi, ölü de olsa diridir. Bunlar ölüm yokluğunda, Allah’ın bekası ile Bakidir.

Allah’ın insana verdiği şu üç sıfat (arzu)  halkta öğretidir!

Çünkü bu sıfatlar, ulu ve yüce olan Hakkın daim sıfatlarıdır. Kullarına karşı fiileri ve muameleleridir. Çünkü O kullarına karşı vefalıdır. Dost edindiği kulları kendilerine vefa göstermese de, ne kadar sadakatsizlik ve döneklik etseler de, o aktinde mübarektir. Dönmez yine dost edindiği kullarına lütfunu arttırır.
O, zaten evvelden kulunu yazmış, okumuş ve dünyasına davet etmiş, irşad eylemiştir. Kulu bu dünyada, ne kadar günah işlese, isyânkar olsa, onu dergâh-ı izzetinden kovmaz!

İnsandaki arzuyu başlıca şu şekilde özetlersek;

Yeme arzusu; bedenin ihtiyaçlarındandır. Ehli hakikat bu konuda hiç endişeye düşmez. O bilir ki Allah onun rızkını verecektir! Bir kimse yeme düşkünlüğünden Allaha tevekkül ederse yeme arzusundan kurtulur.

Konuşma, sohbet arzusu;  bir kimsenin dili daima doğruyu söylerse, o dil onu Hakkı zikre götürür. Bir kimse ki doğruyu konuşur, ‘dilini arı soksun’ hitabından halas olur.

İyi gözle bakabilmek: Bir kimse ki her şeye doğru gören bir gözle bakar, gözün şehvet bakışından kurtulursa, Hikmet gözü açılır, çünkü gözü ibretle bakan, Allah’ı müşahede eder!

Müşahade hali!

Yemesi, bakışı ve sözün sıhhatli olması, insanı müşahedeye götürür.
Onun emrinin dışına çıkamaz ve daima mutlu olur. Ancak Allah’ı doğru tanıyan ona tevekkül eder ve rızk ihsan ettiğinden şüphesi olmaz.
O zaman kul, daima marifetin doğruluğu ile hemhal olur.

Asıl olan kalbi Haktan başka olan şeylerden boş hale getirmek başka şeylere iltifat etmek ve ilgi duyma halini terk etmek ve alâkayı kesip atmaktır.
Bu hal, Allah’ın o kuluna nasibidir, lütuftur, ona yol açılmıştır, Hak aşikâr olmuştur.
Davetçisi sesini işitmiştir. Bundan başka şaşkınlık kalmaz yol araştırmaya kalkılmaz.
Çünkü ona Hakkın yolu parlak güneş gibi apaçıktır.
Yolu bu kadar apaçıkken sen kendinin nerede olduğunu araştır. Şayet (nefsini) yani kendini bulursan yola gel, Hak talikin yoluna açıktır!

İbare ve ifadeler sadece gıyaben anlatma gücüne sahiptir. Müşahede hasıl olunca ifadeler yok olur gider. Marifetin sıhhatli anlatılmasında diller, maksadı ifade etmekten aciz kalınca aynı konuda kitaptaki ifade ve ibarelerinde aciz kalacağı ve zayi olacağı açıktır.

Allah’ın Velileri!

Veli; bulunduğu zamanın karanlığında meşaledir. Bulunduğu zamanın bahçesinde güzel kokulu dikenli bir güldür. Veliler, karanlıkta Hak aydınlığına açılan pencerelerdir. Ulema, her sınıftan halkın kendilerine yöneldikleri şahıslardır. Bunlardan hakiki Âlim olanlar, aslî ruhsatlarla, rütbelerle, tevillerle uğraşanlar değildir. Öylelerinden asla hayır gelmez.

Mürşit, sizin için rehberdir. Maksadullaha ulaştıktan sonra rehberle uğraşmak mümkün olamaz. Mürit, yolda olduğu sürece rehbere muhtaçtır, hakikat menzili görününce yolun ve dergahın kıymeti kalmaz.

Biri beni yanlış, batıl halde gördüğü, öyle zannettiğinden dolayı aşağılıyor ve ceza vermeğe kalkıyorsa, ben onu affederim. Eğer bunu kasten yapıyorsa, o zaten ceza içredir.

Sır!

Hakikat olayları, eşyada değil ancak sır halinde ruhta olur. Ölümsüzlük ondadır. Terk ondadır. Terki terk de ondadır. Suret aleminde vardım diyen ayrı düşmüş olur.

Dünya, bir bakıma bir mezbeleliktir. Bu mezbelelikten zevk alıp doymayanlar, dünyaya aşık olanlar, hiçbir zaman dünya malını toplamaktan vazgeçmez, bu mezbeleliğin tiryakisi olur.

İhlâs diyoruz, ihlâs amellerimizdeki afetlerden kurtulmamız, halas olmamızdır. Yaşantımızdaki afetlerden kurtulamıyorsak güzel amel üzere değilizdir.
Tevekkül diyoruz, tevekkül şeksiz, şüphesiz Allah’a güvenmektir.
Rıza diyoruz, o da elinden geldiği kadar gayretle yapıp, sonra işleri Allah’a havale etmektir.
Muhabbet nedir? Onu da ehli zikre, ehli sırra sor.

Sebeplerden müsebbibe varanın, sebeplerden alakası kalmaz.
Ey sebepler ne güzel, ne hoş delil idiniz ama sebepten müsebbibe vardıktan sonra, sizinle meşgul olmak imkânsız oldu.

İyi ve güzel şeylerin, bereketi olması için:

  1. Topluca yemekte olmak
  2. Fakirleri de nasiptar etmek,
  3. Yeme ve yedirmede faal olmak
  4. Her halde doğru ve temiz yemek
  5. Aşırı gitmemek, kifayet etmek
  6. Sahura kalkmak
  7. İftarı yavaş yavaş açmak ve az yemek.