Sevmek


Daha derin ve manalı olması muhabbettir.

Allah’ın kulunu, kulun Allah’ı sevmesidir. Allah’ın kulunu, kulun Allah’ı veli ve dost edinmesidir. Allah’ın kulunu sevmesi, kulunun O’nu sevmesinden öncedir. Eğer Allah kulunu sevmeseydi, kulun Allah’ı sevmesi mümkün olmazdı. Âlemin yaradılış sebebi, sevgi ve muhabbettir. Allah her şeyi sever, sevdiği içinde yaratır ve her şey de onu sever. Genel olarak herkes Allah’ı sever. Fakat muhabbet ehli üç kesimdir.

1.      Halk: Lütuf ve ihsanına bakıp O’nu sever.

2.      Sıdk ve Tahkik ehli: O yüce sıfatlarına ve azametine bakıp O’nu sever.

3.      Sadık ve Arifler: Hakkın, ezelde, ortada hiçbir sebep yokken, kendilerini sevmiş olmasına bakıp, onlar da O’nun zatı için severler.

 

Muhabbet

Aslında muhabbet, sevenin kendi sıfatlarını, sevgilisinin sıfatları ile değiştirmesidir.

Kendini tümüyle sevgilisine vermektir.

Muhabbet, sevgiliyi kıskanmadır.

Muhabbet, hakkın huzurunda kendi menfaatini ve ihtiyaçlarını unutmandır.

Muhabbet, kendi vasıflarını terk edip, hakkın huzurunda öylece bulunmandır.

Yekdiğerini seven her biri, öbürünün ey ben (ey sen ki bensin) demedikçe, aralarındaki

Muhabbet sağlıklı olmaz. Muhabbet, sevgilisine daima uyar.

 

Keşif

Perdenin açılması, yani perdenin ötesindeki gaybi hususlara ve hakiki şeylere, bunları yaşayarak ve temaşa ederek vakıf olmak. Beden ve his perdesinin kalkması ve ruh âleminin seyri,

 

İlham

Doğrudan aracısız, Allah’tan alınan bilgidir. Bu bilgi ilahi hitabı, istemek ve dilemektir.

İnsanların aklı, var olanlarla ilişki içinde gelişir. Yani gezer, tozar, görür ve bunlarla ilişki kurar. İnceleyerek çok öğrenir, dolayısı ile akıl gelişir. İdrak oluşur. Anlama, kavrama, yetenek zenginleşir.

 

Ölüm 

Madde elbisesinden soyunmak, dolayısı ile dünya ile bağlarını kesmek, letafet âlemine geçer hale gelmek. Külfet âleminden geçerek, huzur ve nimet âlemini sürdürmek, Allah ile kul arasında bir şeyin kalmamasıdır.

Dünya, bütün canlılar için aynıdır. Ne bir insan, ne de özel ilah için oluşmuştur. O, süreklidir. Peki, bundan maksat nedir?

Yaradılışı ve Yaratanı bilmeyince, yaşayış zehir olur.

Hakiki derviş bir an bile işin sonunu düşünmez, hiçbir şeye aldırış etmez. Aydan (mürşitten) güneşi izler.

O, mürşide tabi olduğu için O ne kâfirlikten anlar, ne de din nedir bilir.

O, sana sevgilin yarın görünecek der. Seni yarına salar, ama O’nun bugünü yarındır. O sevgiliyi bugünden seyreder. Ama yine de çaresizlikten kurtulamaz. Kendi makamını bilmeyi diler.

Allah sana bir kapı açar. Sen, nankör, o kapıyı kaparsın. Sonra yalvarırsın. “Yarabbi, lütfet de bana bir kapı aç ” dersin. Allah “ A gafil ben ne zaman kapısını kapadım ki” der.

Bakan gözdür, gören öz.

Dağı taşı selamlarsın, Halik’ından dolayı. İns-i, cins-i ben tanırım, eşrafından dolayı.

Kötü huylu insan, huyundan dolayı ömrü sıkıntı ve üzüntü içinde geçer. Bu yüzden başkalarının üzüntüsüne sevinir. Benim gibiler de varmış der. Hırsında ısrar eder. Ya Rab, ihsanın bana tatlı dil ve güler yüz olsun.

Bütün varlığının enisi O’dur. Gece gündüz bir an bile onsuz duramaz, eğlenemez.


Mürşit 

Seni, vehminin getirdiği yerden indirip, hakiki yerine oturtmak ister. Sen buna itiraz eder ve inat edersen, zehaptan kurtulamazsın.

Mürşit gerek, Er gerek, her şeyden sıyrılmış hür adam gerek. Sen ne hürsün, ne de Er. Sen ne ölüsün, ne de diri. Bu yolda dipdiri gönül gerek ki, binlerce ölü canı diriltsin.

O, helal haramı bilmeyen ve her şeyi mubah sayan bir kişi değildir. Velev ki öyle söylese senin anladığın gibi değildir. Senin o tarakta bezin yok. O elinde ne varsa elden çıkarır. Hakiki varlığı görür. Hemhal olur.

Ben, hala bu kapının kuluyum. Esir oldum, ama nankör olmadım. Nankör asla çaresizlikten kurtulamaz. Daima huzursuzdur. (Şükret ki çok vereyim).

Gönül Hak ateşi ile yanarken, Akıl bu ateşin ancak dumanı olur.

Bu gözden öteye eğer, sana gayb âleminden bir göz bağışlanırsa, o vakit Hak nedir bilirsin. Sen bu gözle, bakarken Hakkın ne ilkini ne sonunu görürsün.

Allah’ım lütfuna uğramış, Hakiki mürşit, ne bir zerre şüphe taşır ne de yakıyndan vaz geçer. Onun yolunda iyi de birdir, kötü de. Zatın şüphe kalkarsa ne o kalır, ne de bu. Senin canında bu iştiyak var mı?

Bilgin, temiz yüzlü, doğru sözlü adamdır. Bilgi, Çin’de bile olsa onu arayıp bulmak gerek.

Bu karanlık yolda sana yol gösterecek şey ilimdir. Bilgi cevherdir.

Erden bir kadın doğar, kadınsa bir er doğar.

Hiç kimse, bu gelip gitmeden daha bir şey görmedi, hiçbir dal bundan daha güzel bir meyve vermedi. Bu böyle iken, henüz bunu tam tatmış ve anlamış bir kimse olmadı.

Can zahmetinden kurtulmayınca, cananla olamaz.

Allah’tan canını feda et emri gelmeyince, canımı verip kurtulamam. M.R.M

Tende yolculuk eden başka, canda yolculuk eden başkadır.

Yol yolcusuna göredir.

Rahman ve Rahim olan Allah yeryüzünden ne kadar uzaklaşırsa, yeryüzü o kadar sıkıntıya girer, bunu izliyor musun? Arada kesin bir ilişki olduğunu görürsün. İnsanlar bunun idrakine vardıkları zaman güven içinde olurlar. Allah’ın bize göz kulak olduğunun emniyeti içinde olurlar. Onun görünmez latif eli olduğunu bildiğimiz zaman, dert etmeden yaşarız. Allah’a güven kaybedildiği zamandır ki bunlar kaybedilmiştir. Allah’ı ufkunda kaybeden her şeyi kaybeder. Hurafe başlar, artık o,  yalnız ben der. O ben ne cüce varlıktır.

Bu âlem içinde insan sadece bir atomdur. Bu atom sonsuz varlık içinde mücadele içindedir. Gerilim, keder, umutsuzluk, hüsran, sıkıntı, intihar, delilik bu mücadeleden başlar. Sabırlı ve uymak zorundadır. İnanan yani uyan kişi rahat olandır. O, tersine kürek çekmez. Suyun akışında seyreder. Müritte, mürşidine tabi olduğu zaman, mürşidin varmak istediği yere vasıl olur. Tabi olanın kendi nefsine ait bir hedefi yoktur. Sabırla, bu sonsuz evren nereye gidiyorsa, ben de oraya gidiyorum diyendir,  yani bu bütününü kaderini ne ise parçanın da kaderi olur. Böyle bilmek egonun kaybı demektir. Ego, benim isteğim anlamına gelir ki yön vermeye kalkmaktır. Hâlbuki Allah’ın dediği olur. Sen her olmadığın Allah var, sen yoksun Allah vardır.

Âdemoğlu sonsuza kadar sabırla beklemek zorundadır. Sonsuzluk an’dır. Var oluş da mantık olmaz. Çünkü o esrardır. Mantık olsaydı hiç de esrar olmazdı ve dine ihtiyaç olmazdı. Yani bilim yeterli olurdu. Beklemiyorsun, beklemenin değerini bilmiyorsun. Değerini bilsen sabredersin. O’nun yolu Mutlu babanın yoludur,  düz yazı değildir, şiirdir, müziktir, Onun alanı akıl, kafa değil kalptir. Nasıl sorusu kafanın sorusudur. Herhangi biri aydınlandığında, yerine başka biri gelecektir. Biri zenginlendiğinde başka biri fakirleşecektir. Sistemi ilahi böyledir. An’ı yaşamak için zihnin berrak olması lazımdır. Zihnin berraklığı, acele, arzu, özlem olmadığı zaman berraktır. Sabır bekler yaz gelince bahara kavuşur çalışma buna da kendini bilme olayıdır yani tefekkürdür.

Kutsal metinler okuyup bilgi sahibi olmak değildir. Mürşitte olmak, tefekkürü çalışmadır. Burada edepli olarak O’nun huzuruna sahip olmaktır. Onun varlıktaki zevkine varmaktır onun halini hazmetmektir. Burada hayret vardır, ima vardır, sükût vardır. Bunun yanında bir şey okuyup sorular sormak, tartışmak, abesle iştigaldir. Bir andır gelip geçer. Hatıramı, yoksa anımı, esinleme nedir bilir misin, Hiçlik senin, varlık Allah’ındır, oradan bolluk, sağlık ve huzur akar.

Ömürdeki saadet can ve canan tevhidindedir. Kesretteki saadet kısa sürelidir, sonu feryattır.

Allah’ı zikretmek her şeyi terk edip yalnız onu istemektir.

Ya Rezzak senin bana verdiğin ekmek sudan başka, feraset, afiyet, güzel ahlak, idrak ve kemaldir. Devamı âmindir.başka, feraset, afiyet, güzel ahlak, idrak ve kemaldir. Devamı âmindir.