Allah’ı zikretmek huzurda olmaktır!

 

Bir kimsenin, yüce olan Allah’ın kudret ve kuvvetini, rahmet ve azabını, zihnine nakşederek, kendini her türlü kötülüklerden ve çirkinliklerden alıkoyması için, tefekkürde olması gerekir. Böyle bir durum yani, Allah’ı sürekli hatırlaması da, daimi namazdır, zikirdir.

İki türlü gaflet vardır. Biri gaflet içindeki gafil, diğeri zikir içindeki gafil;

Yani zikrederken, Mezkûr’dan haberi olmayan!

Ehli zikir, Mezkûr’un kim olduğunu unutursa, huzur kalmaz.

Zakir için, zikirden ve Mezkûr’dan hâsıl olan huzur vardır. Zikrin aslı, huzurda olmaktır.

Zakir, nefsinden garip ve Hak Tealâ ile huzur halinde bulunursa o, zakir değil müşahittir.

 

Müşahede ile muhabbet hâsıl olur. Temaşa ve şevk hali gerçekleşir.

Muhabbetin şiddetinden, sıhhatin ötesinde o mecnundur.

Sizin sıhhatiniz, gafletinizin son haddinde oluşundadır.

 

Allah’ı anmak (zikretmek), geçici ve boş arzulardan, seni alıkoyar. Benliğini, her türlü manasız arzulardan korur. Dünyaya ait tüm musibetlerden, bütün sıkıntılardan kurtarır. Her şeyin Allah’tan geldiğini bilen bir kimse, olaylara hasmane tavır takınmaz ve kalbi ızdıraba sokmaz.

 

Allah’ı baş gözü ile görmek isteyen bilmez ki, bu görünen hep baş gözüne sunulmuştur.

Sunu içinde olan, ihtişamın sarhoşudur, net göremez.

 

En büyük günah, kendi kusurlarını bilmemektir. Bunlar gaflet içindedirler.

Burada gafil ve cahil olan, ahrette de cahil ve gafil olurlar. (Bugün âma olan, yarın dahi âma olur elbet).

 

 

Bu dünya, boş yere yaratılmadı.

 

Evvela bu dünya, yani makro ve sonra mikro dünya yaratıldı. Mikro dünya, daha mühimdir. Mikro dünya, senin vücudun ve nefsindir. Önce onu öğren. Dolayısı ile her şeyi öğrenme yolunda olursun. Yaratılandan, yaratanı öğrenirsin. Bu, Maksadullah’tır; yani Allah’ın maksadı da budur.

 

Mülkün sahibi Allah’tır. O istediği, gibi mülkünü kullanır. Senin vücudun da, Allah’ın mülküne dâhildir. Sen bir şey yapamazsın, ne yaparsa O yapar.

Aslında her şey, tevhittedir. Sen de tevhittesin, ama bunun idrakinde ve adabında değilsin. Ehli idrak, kesret, vahdet diye ayırmaz.

 

İnsan, aslını gizleyemez. Giydiği elbiselerle, aldığı rütbelerle, söylediği yalanlarla, asla aslını gizleyemez. Bunu, cahil olduğu için böyle yapar. Bilmez ki kendisi yüce yapıdır, yüce yaratılmıştır.

 

Nefsin ve halkın, senden selamet bulursa, onların haklarını vermiş olursun.

Kötülüğün sana da, halka da zarar vermesin diye çalış!

İşte böylece, haklarını ödemiş olursun.

 

Diri olmak nedir?

 

Pürüzsüz yaşam, bir şey değildir. Pürüzlü yaşam bir şeydir. O eğitimdir.

Hakikati kabul eden, Hak’la olduğu için, daima eğitimdedir. Eğitimde olan, daima samimiyet ve içtenlik içinde olur. Onu öğrenir, manevi ve maddi hayatta canlı ve diri olur.

Diri varlık gösteren biri, ölür, fani yani yok olur. Tekrar doğar; yine varlık gösterir ama bu ikinci varlık hali, ilk hali gibi değildir, farklıdır.

Ehli Hak olan birinin, zatı fani olmaz. Onun sıfatı ve sebebi fani olur. Sebep ve sıfat fani olunca, müsebbip olan Allah, baki kalır.

 

Beni mi soruyorsun? Ben, müşkül bir adamım. Pürüz, niza, çıkarırım. Benimle olmak zordur.

Zor ve külfet ise nimettir. Mide için nimet, ekmek ne ise, ölümsüz ruh için de nimet öyledir. Midenin ihtiyacı olan ekmek, seni faaliyete, aramaya, çalışmaya sevk eder. İşine, ekmek parası denir. Ne kadar külfet, o kadar nimet (getirir)!

 

Sus ve iyi dinle!

 

Allah’la olan kişi daima özür diler. Bu özür dileyenin özrünü kabul etmek de, bir duadır.

Özür dilemek zor ama özürsüz olmak bir lütuftur. O, ancak Allah’ın inayeti ile olur. Affedip, özür dilemek, tatlı ve yumuşak söylemek, lafzın azlığı ve anlamın çokluğu nispetinde, söz veciz olur. Şiir böyledir. Bir rubai, dört satırdan oluşur, bir kitap kadar mana taşır.

 

Mana hâsıl olur ve anlaşılırsa, ibare, ifade ile kaybolmaz. Bilakis mana kaybolursa, bin ifade ile bulunmaz. Zira orada, hayal ve vehim ortaya çıkar ve talip olanı helak eder. Çünkü talip, ibare ve ifadenin, mana olduğunu hayal etmiştir.

 

Diller konuşturulur. Konuşmaların altında helak olması istenen şeyler vardır. Yani konuşan diller, susan gönüllerin helakidir. Yani, dil konuşur, cezasını sukut eden kalp çeker.

Allah dili konuşturur, kalbi suçlu tutar.

 

 

Mürşit hakkında bilmedikleriniz!

 

Mürşidi Kamil, konuşturulur, konuşmalarının altında, nefse ait, helak olması istenen şeyler vardır. Yani konuşan diller, susan ve iyi dinleyen gönüllerin, bazı yerde de takıntıların helaki vardır.

 

Mürşidi Kâmil ile ol demek, ilhamdır. Hadi yahu o da benim gibi bir insan demek ise, vesvesedir.

 

Mürşitlerin bazıları, Hakkın dergâhına, kulluk yolundan getirilirler, bazıları da beylik yolundan getirilirler. Yani kulluk yolundan gelenler, müşahedeyi ve temaşa halini, çile çekmek sureti ile elde ederler.

Beylik yolundan gelenler ise, müşahededen, mücahedeye, çileye gelirler.

 

Veciz sözler

 

Allah’tan başkası ile ünsiyet eden, halinde zaafa düşer. Allah’tan başkasından bahis eden, laf-ı güzaf etmiş olur. Allah’la ünsiyet eden, başkalarından sıkılır. Başkalarından sıkılan, ondan başkasından bahis etmez.

 

Bu benim yolum Allah’a giden yoldur diyenin yolu, dalalet yoludur.

Allah’tan kula gelen yol, hidayet yoludur. Kim ki ben O’na vasıl oldum derse, vasıl olmamıştır. Her kim, beni vasıl kıldı derse, vasıl yolundadır.

 

Bazı kişiler, “ben fakir, ben aciz” diye mahfiliklik ve münafıklık takınırlar. Hakiki ehli hal, yani Allah’la olan, nasıl fakir olur. O, âlemlerin en zenginidir. Yani, müşahede sahipleri, Hak ile zengindirler.

 

Tasavvufun evveli hezeyan, sonrası sükûn, daha sonra temkin hâsıl olunca, aklı mat, dili lâl olur.

 

Senin hakiki dostun gözün gibi olan dostundur. Dost, hayatının neşesi, belada yardımcın olandır.