Marifetullah (İdrak-i İlâhi ye varmak)

Doğuların da, batıların da, dirilerin de, ölülerin de Rabbiyiz. Varlık, Rububiyetin varlığıdır. Allah “Zülcelali vel ikramdır”. Varlık eksik, Allah tamdır, mükemmeldir.

BEN; varlığın özü, gözü, merkezi ve maksadıyım. Mahlûk âleminde hayatı, şerefli kıldığım insan kulumla paylaştım! Onun gözü benim gözümdür. Onun kulağı, koku alan burnu, tat alan ağzı, dokunma duygusu Benimdir. O bunu, pek idrak edemez ama o benimle yaşar, nefes alır verir. Bu bir müddet içindir. Kendini bilince, mahlûk âlemini bırakır, öze, Bana döner.

Allah’a kul olmak, ne şereftir. Allah karşısında, ne kadar ciddi değiliz; bu kul için hayret verici bir husustur. Hâlbuki Allah’a kul olmak, ciddiyettir. Allah’a teslim olmak, sahibine sığınmaktır. Allahın sözü, varlıktan işitilir. Varlıktan okunur. Adeta Allah kuluna der ki, suretine bak, suretini oku!

İnsan, nefsinin, suretinin ötesinde, Allah’ı ve O’nun kemalini yansıtan bir aynadır. Onun için, Allah’ı ancak kendinde ve kendine göre tanıyacaktır. İnsanın hakikati bilme arzusu, ancak Allah’ı bilmekle tatmin olur. Bütün ilimlerin doğrudan ve dolaylı gayesi, Allah’ı bilmektir. Mutlak hakikât ve mutlak varlık olan Allah, insanın her türlü zihni ve maddi eylemlerinin, ana konusu olmayı sürdürür.

Tasavvuf, bunu daha doğrudan ve yakın amaç olarak belirleyerek; kendisini (marifetullah) yani Allah’ı bilmek olarak adlandırılmıştır. Allah, insanın dışında değil; bizzat onunladır. Allah’ı anlamak için en büyük araç da, insanın kendisidir!

Aklın Allah’a kurban edilmesi kurbiyettir, (aklını Allah’a varmak için kullanmaktır) lakin onsuz olmamaktır (akıldan vazgeçmek değildir; çünkü O’na varmak akılsız olmaz). Zaten (akıl da) O’nundur. (Allaha varmak) bunun idrakine, varmaktır. Bunun için, başına ne gelirse ‘Allah’tandır’ diyebilirsen ve yorumunu, nefsi değil de aklı ve vicdani yaparsan bunu daha çabuk kavrarsın. Bu suret âlemi, hakikat varlığını, örtmüştür. Bu örtünün altında onu hayalen görmeğe çalışmalıyız. Örtü kalkınca, asıl hakikat âlemini göreceğiz inşallah!

Aslında, Dünya insanı tatmin etmezse; o zaman bu tatminsizlik insanı aramaya, araştırmaya ve mücadele etmeye sevk eder ve bu uğraşı içinde ancak araştırma neticesinde, idraki ilâhiye varılır.

Dünyada esas olan O’nunla barışık olmaktır, onu tanımak, sahip olduğumuz bedenimizi tanımaktır. Bedenimizin özü O’ndandır. O’nu tanırsak bedenimizi, bedenimizi tanırsak da O’nu tanırız. Bu da ölümsüz varlığımız olan ruhu, tanımaktır. Bedeninde etken olan ruhun varlığını şüphesiz idrak ettiğinde anlayacaksın ki, bütün varlıkta Allah’ın ruhu vardır.

Karaların ve denizlerin enginliğiyle yüreğin enginliği kıyaslanamaz. Engin bir insanın yüreği kadar büyük bir şey yoktur. Yürek, benliği unutursak büyür; Allah’ı unutmayarak da irfan sahibi olunur. İrfan sahibi, Tanrının ülküsü ile hemhaldir. Bilincinizle Tanrı’ya dayanırsanız, sonsuz olan o Tanrı size gelecektir. Tanrı ile daima, ilişki kurmalıyız.

Ya Rabbi, beni ezeli mahlûkat zümresinden Âdem suretinde güzel kıldığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir! Âmin!

Meariç; yüce dostlara yükseliş Allah’tan olur.

Mutluya gönül vermek, mutluluğa gönül vermektir.

Dünyada ilâhi sohbet çok mühimdir; ‘bu da özsöz, gerisi boş söz’ demektir.

Hikmetli söz, Esmaül Hüsna’dan gelen söz, Kelâmullaha vardıra ve devam ede!

Hayatın tadı, ancak veliler ve mürşitler sohbetidir. Asıl dinlenecek insanlar, bu Ariflerdir. Suret âleminin Krallarının, Padişahlarının değil; ehli tevhit erbapları olan bu zümrenin sohbetinde bulun, meclislerinde edepten ayrılma, seni her ne kadar öne almak isteseler de geri kalmayı tercih et! Bu halini kendine huy ve ahlak edindiğinde sohbeti ganimet bil ki, derecen yükselsin.

Bırak, Dünya için hiçbir şeye endişe etme, rahat ol, sonunda ölüm var. Ölüm endişe ettiğin bu madde âlemini terk etmek, mekânsız ve zamansız âleme göçtür. Ahrette zaman ve mekân yoktur. Her türlü olay ve düzen Allah’tandır ve Allah’tan olan da mükemmeldir, âlâdır. Azap, Allah’tan mahrum kalmaktır.

Her yeni gün, bir evvelki günle halef, selef olmuştur. Her asır, sonra gelen asırla halef, selef olmuştur. Başka bir değişle reenkarne olmuştur.

O, senin ailenden değildir. Fizik bedeni ailen, bu pek mühim değildir. Gönül beraberliği, gönül akrabaları, burada Allah’ın akrabalığı, muhteşemdir. Bunun idraki, lütfu ilahidir.

İnsan, ilahi ilim sahibi yani arif olursa; onun her hali boş değildir. Kızsa, kızmasa, gülse gülmese, ciddi olsa, her hali canibi hakikattir.

İlâhi düzende nizam:

Dünya, varlık, doğum ve ölüm tüm hayatın akışı, ilahi bir sistem içindedir ve Allah’ın bilgisi dâhilindedir. Mutlak ilim Allah’a aittir; biz onu tam kavrayamayız. Ecel, ilahi sistemin içinde lütfu ilahidir, emri ilahidir. doğum gibidir; O da aslında doğumdur. Hayat; insanda nefes, sinir sistemi ve kan sirkülesidir. Ecel ise, bu sistemden çıkmaktır.

Allah bizi tarif ve tabirler içinde bir anda yarattı sanma! Allah insanı zaman ve süre içinde yarattı ve ömrünü de zaman ve mekân içinde akıbet olan ölüme kadar, değişe değişe sürdürür.

İnsanın dünyada kazandığı mal, mülk, sevap, günah, dünyada kalır. Manası, ilmi, hikmeti, insanların özü, yani ruhu ile manalanır, zenginleşir.

Önce kötülükten kaçmak, sonra iyiliğe yönelmek lazımdır. Yani haramdan kaçıp, sevaba yönelmek; insan için akıl, idrak ve vicdan işidir.

Maddi kirlenme arıtılır, temizlenir. Manevi kirlenme nasıl temizlenir? Rab’den yolu öğrenir, zikirle pak olur. Allah anılmadıkça manevi kirlilik; anıldıkça da manevi temizlik olur.

Veciz Sözler;

Bilmek – bilmemek, ahlaklı olmak- olmamak özdedir, yaradılıştadır, fıtridir. Hayatlarında, bu gibi durumları yaşayanlar kendilerinde bu halleri yaşarlar, görürler, görünürler.

Keskinlik ve hız, hırsa benzer. Keskin sirke küpüne zarardır denir. Doyumsuzluktan gelir. İnsan, özü itibari ile müspettir; çalışma faaliyeti vardır, merakı vardır, tedbiri vardır. Makulât, limitte olmaktır; Limitin altı, üstü vardır. Bu her şeyde böyledir. Mesela malda mülkte, şehvette, sıhhatte, afiyette; altı var, üstü vardır. Normali limitte kalmaktır.

Ne yaratılmışsa iki hali vardır; İyi- kötü, kadın- erkek, beden- ruh, hayat ve ölüm gibi; Mahlûkat hep çift kutupludur, Tek olmak Allah’a aittir.

Kendini tutamayan, hata yapar. Şöyle bir durmalı, düşünmeli, sonra konuşmalı. Oruç, böyle bir talimdir. O, yalnız mideyi ( aç tutmak, yemeyi kesmek) olmamalıdır. İdraki olmalıdır.

Haksıza ‘haklısın’ diyen, şeytanidir. ‘Peki peki’ diyen, uysal değildir; olayı kapatıp geçiştirendir; ‘Kabul ettim’, diyen kısa kes sus demektir. Özürünü kabul etmeyen, kendini hep haklı gören; cahil, idraksiz, insafsız, vicdansız, akılsız olandır.

Hak demeyenler, kendilerine zulmetmiştir. Hakk’ı görmeyenler, nefsin körlüğündedir. Bunların akıllarına, Allah’tan avfu mağfiret dilemek gelmez.

Putuna koşan müşriktir, putuna saygılıdır. Putunun önüne hayatlarını sererler. Onlara göre putları haktır. Hakkı biz biliriz; Bildiğimiz fiilimiz yaşantımızda görülür.

Namaz; ruhu bilmek ona saygı ve sevgi göstermektir. Emanet bedene karşı da sevgi ve saygılı olmalıdır. Fakat Allah’ın istediği namaz, ruhun faik tutulmasıdır. ‘Onlar ki, otururken, yatarken, namazdadırlar’ ayeti bunu söyler.

Yüzüne gülenlere, önem verme! Gönülden seven, sevilene bak! Böyle olunca beraberlik, hayatı sevdirir, coşturur, koşturur, hareket ettirir, uyuşukluktan, tembellikten, kurtarır, uyarır, yaşama zevki verir.

Hayatı sevmeliyiz ki, hayat ta bizi sevsin. Yaratana, hamdü sena etmek, şükretmek ve hak etmek mutlu, huzurlu olarak hayat sürmek.

İnsanın, ömrü içinde bir günü olur; bir anı olur, bütün ömrüne değer. İçinde ilham varsa bir ömre değer, idrak yoksa tekrardan ibaret kalır, geçer, ziyan eder.

Bizi ve koşulları değiştiren, yalnız kelimeler değil; anlayış ve hoşgörüdür. Hoşgörüsüz insan, küçük olur. Çünkü yaradılışın, her zerresinde mana vardır. Allah, hiçbir şeyi manasız yaratmaz. Büyük yüreklere, hiçbir kimse sıkıntı veremez. Ancak hoşgörüsüzler, rahatsız olur. Kendilerine göre, haklı olabilirler. Çünkü yürekleri, henüz daha engin değildir.

Gördüğünüz insanda beden, görmediğimiz ondaki ruh. Gördüğümüz toprak, görmediğimiz ondaki koku, lezzet, tat, çiçek, meyve vs.

Allah insana birçok malzeme vermiştir. Bir de akıl vermiştir. İnsan bu malzemelerde, zindan da yapabilir, saray da yapabilir.

Allah’la olunca; yaşamakta, ölmekte, ağlamakta, gülmekte hoş, dertte hoş, derman da hoştur!

Tevhidi arayan, ancak tevhit ile doyar. Ona onda demektir, ondan da ona demektir. Yukarıdaki baş, aşağıdaki ayak diyorsun hâlbuki tek bakarsan baş ta ayak ta aynı gövdededir.

Tembelliği bırak, doğru ve sağlıklı beslen ve acıkmadan yeme, doymadan kalk. Naturel tabiatta, natürel şeylerden ye, dengeli ye. (zerde, zerdeçal, tarçın ve ginseng)