Rıza şükürdür, razı isen şükürdesin!

Ey insan; seni yaratan Rahman ve Rahim olan Allah’a kul olmak varken, şan şerefe, makama, mevkiye, eşyaya, nefsine kul oluyorsun. Mahlûka kul olmaktan, Halîk’e kul olma idrakine varamadın. Her türlü maddiyata sahip oldun ama Rabbinin hükmünü bilemedin. O’na sabretmedin, rızaya varamadın, sureta varlık içinde kibre düştün, kahır içinde huzursuz hayat sürdün. Varlığından maksadın, Allah olduğunu bilemedin.

İnsanın kendine verilen hayattan razı olması, onun cennetidir. Çünkü cennette, yalnız rıza vardır. Bu dünya misal âlemine razı olanlar içindir.

Rıza şükürdür, razı isen şükürdesin, razı değilsen şükretmiyorsun demektir. Şükürsüz olan, huzurlu olamaz, mecbur ve tatsız bir hayat yaşar. Hayat lütuftur, nimettir, külfettir, külfetsiz nimet olmaz. Faaliyettir, rızadır, cesarettir. Bunların yanında, Allah’a inanmaktır.

Nefsin istediğini verebilmeyi hürriyet sayıyorsun, hâlbuki nefsin emrine girmek, esarettir. ‘Ben esir olmam’ diyorsun ama nefsine esirsin! Nefsin ötesinde sığınan, Allah’a sığınmıştır. Nefs, mecbur kalmıştır. Melek, meleke; insanda kuvvet, kudret ve kavrayıştır.

 

Ya Allah, Ya Rab!

Dünya nedir? İnsan nedir? Doğum nedir? Ölüm nedir? Madde nedir. Mana nedir? Hayat nedir? Hakikat nedir? Beden nedir? Ruh nedir? Bunları bilmezsek, bilemezsek, akıbet olan bundan sonraki hayatı bilemeyiz. Hayatı har vurup savuranlar, hayatı tembellik ederek geçirip vakit kaybedenler, kaybettiği zamanı kapatmak için, bu dünyaya daha çok gelip gidecek!

Dünya, umrunda gider

Dönüşü yok, gider

Kurtuluş, der de gider

Mutlu terki, terk eder

Durmak yok, der de gider

 

Sanma ki, böyle gider

Öyle, hem böyle gider

Bilmezsin, nereye gider

Dönüşü yok, gider

Allah Kerim, der gider

O Çağırdı, O gider
01.05.2015

Bu dünyayı öyle kullan ki, cenneti hak et! Hakikât âleminin yanında bu âlem; puslu, fulȗdur.

Bu geçici hayat ve akılla, buradan hakikat âlemi idrak edilemez!

İnsan Yaradandan uzak, gafil kaldığı zaman; öfke, keder, sıkıntı, korku, acizlik, yalnızlık ve ümitsizlik gibi haller yaşar. Sığınacak bir merci arar. Bu Rahman ve Rahim olan Allah’ın ona lütfudur. Çünkü insan daraldığı, sıkıldığı zaman Allah’ı anar, ona yönelir dua eder. Allah’ tan gafil olunca; sıkıntılar daha da artar çaresiz kalınır. O sıkıntılar, sana Allah’ı hatırlattığı için, onlar dahi mübarektir.

Allah’ı bilmeyen, O’na ihtiyaç duyduğu için put inşa etti, puta taptı. HURAFE ŞİRKTİR. Varlığı Halîk’siz sanmaktan gelir. Allah’sız hayat sürdüren bir avuntu bulmak mecburiyetindedir. Bile bilmeye Allah’ın yerine birini, bir şeyi koyar. Ama Allah’ tan gayrı her şey puttur, Allah’ın yerini tutamaz.

 

Fizik- Metafizik!

Fizik malum, metafizikten ne haber? Fizik, bedendedir ve fanidir, metafizik ruhtan gelir, bakidir. Fizik şekil verir, ruh manâ verir.

Kimi kelimeler ruha iner, kimi kelimeler satıhta kalır. Aslında mürşidi kâmilde; ilham ve vahiyden gelen kelimeler ruha iner, ruhtan yansır. Bilgi Allah’tan gelir, ilham ve vahi de, ama talep sendendir. Beş duygunun ötesinde, ilham ve vahiy insani büyütür ve idrakini arttırır, kâmil kılar.

Öğüt ver! İşiten ve anlayan kulak, koku alan burun, tat alan dil, temas eden el var oldukça ki, bunları yüce Allah yaratı, hep var olacaktır; Herhalde anlayan da vardır.

Hiç şüphesiz ruh, müzikal nağmelerden lezzet alır. Çünkü nağmeler nefs ve ruhun, Âdem’ deki iki varlığın sembol dili ile konuşmaları gibi, gizli bir ima yolu ile konuşup anlaşmalarına sebep olmaktadır. Çünkü nefisle ruh arasında, kökleri ilk yaradılışa kadar giden bir cazibe vardır. Nitekim bu cazibe ve çekim, nefsin dişiliği ve ruhun erkekliğinden kaynaklanmaktadır.

Allah’ı; onun halk ettiği sistem içinde idrak etmek, ancak vahi ve ilhamla olur (içseldir). Yoksa amacı ve varacağı son nokta, yalnızca ‘Allah’ın var olduğunu bilmekten’ ibaret olan, (sathi bir) fikir ve düşünce ile idrak edilemez. Akli düşünmenin insanın kafasında karışıklık meydana getirmesi de, sırf aklî olan bir düşüncede, çoğunlukla sadâkat ve tutarlılığın bulunmamasındandır.

 

Tasavvuf, yaşanan hayatın içinde mistisizm arayışıdır.

İslam tasavvufu, hayatın içinde yaşanılır, yaşanarak öğrenilir! Tasavvuf, felsefeden farklıdır. Çünkü tasavvuf, ihsan makamının hakikâtine erişmektir. Ehli tasavvuf felsefeyle uğraşmamışlardır. Çünkü onlara göre tasavvuf, ahlak ve sistemi ilâhiye uymaktır. Metodu ise, zikirdir, Halik’tir, Allah’tır. Hâlbuki felsefi metotta kaynak yalnızca fikri düşüncedir. Ehli tasavvuf ilâhiyatı, ancak vahiy ve Rabbani bir keşifle idrak edilebilir.

Mürşidi Kâmilin manadan hatta eşyadan aldığı lezzete uyarsan, sen de o lezzeti alırsın. İyi bir yemek yapan aşçının yemeğini yersen, lezzetli yemek yemeyi öğrenirsin onun gibi!

Belâ, Allah’tan mahrum kalmaktır. İlâhi düzenden çıkan, yani çığrından çıkan eşya âleminde idrak yoksa da; Ey insan sende idrak var, idraksizi idrak içine al!

 

Hakka!

İnsan dünya üzerinde yaşadığı zaman içerisinde birçok olay, vaka ile karşılaşır. Esas gerçek haber, şok haber, ölümdür. Buna Hakka, vakıa denir. Bir de kâinatın son saati, kıyamette kâinat için gerçek (Hakla batılı ayırt eden) Hakka gelecektir. Ey buna muhatap olan insan, sen bunu nerden bileceksin! Senin dinin sana, benim dinim bana! Bu da böyledir. Bunların geçerliliğinde de Allah’ın yardımı vardır. Yani O; Rahman ve Rahim’dir.

Hakikati gören için, hiçbir şey garip ve acayip değildir, Çünkü yaratan ve çekip çeviren, Allah’tır. O’nun yanlışı, olmaz! Papaz olan mehublar, namaz kılan papazlar, bunlara kesrette vahdeti gösteriyorlar.

Veciz Sözler

Bir şey yerinde olmuyorsa ve yerinde kullanılmazsa çürür. Tarlaya faydalı mahsul ekmezsen, ot bürür, gönül auranı faydalı bilgilerle doldurmazsan, absürt, manasız bitki sarar.

Sen Bana yaklaşırsan, Beni daha yakın, daha sıcak, Benden daha ayrılamaz hale gelirsin. Zaten benliğindeki öz Benim.

Yedi bu âlemde, yediye bir artı olan sekiz, bekayı söyler, bekaya aittir. Babanın inşa ettiği sekiz köşeli ibadet hane, Dünya’dan ukbaya bakar.

Kâinatta sahipsiz bir şey, yoktur. Yegâne sahip Allah’tır.

Hata, sonunda ceza görmeyeceğim diye yapılır. Hata sonunda ceza var diyenler; kolay kolay hata yapamazlar, dikkat ederler.

Değer, kalıcı olmaz! Zaman içinde zaman, gibidir. Değer, zamana hale göredir. Ama değer, değerdir. Vardır. İnsana göre Allah’ın yarattığı her şey mucizedir.