Basarabillah’a, Semiullah’a varmak!

 

‘Hayat, zıtların birbirleri ile uzlaşmasıdır. Birbirleri ile uyuşmazlarsa, kavga olur.

Sağlıklı yaşam, bedenle ruhun uyuşmasından, hastalık ise imtizaç yani uyum bozukluğundan gelir.

Varlık, Hâlik mahlûk uyuşmasından meydana gelir. Uyuşma inkıta’ından yani tükenmesinden,

ölüm meydana gelir’.

 

Yaşam terkinde öldü diyecekler

Bizi terk edip gitti diyecekler

Tebdili mekânda ferahlık vardır

Bunu dahi asla bilmeyecekler

 

Senin ölümlü varlığındaki aklın, var oluşun azını öğrenecektir. Yine ölümlü varlığındaki kulağın, sesin azını işitecektir. Her şeyin ayan beyan olduğu bu âlemde, sen de hünerini ortaya koy.

Allah’a güven, gafil olma!

 

Güvenmek için kanıt isterim

İnanmak için şahit isterim

Dayanmak için kuvvet isterim

İşte ben de böyle bir insanım.

 

 

Kulun gözleri eşyayı görür, yalnız eşyayı görmeğe dalan göz, Basarabillâh’a varamaz.

Kulak eşyanın tınısını duyar. Var oluşun melodisini duyanın kulağı, Semiullah’a varır.

Göz ne kadar saf olursa, o kadar iyi görür. Gönül ne kadar saf olursa, o kadar yere göğe sığmayanı içinde görür.

 

Bu gözleri ile yaklaşamaz

Bu aklı ile kavrayamaz

Anlamanın yolu ise

Gönlün derunundan gelir

 

 

Varlık sınırsızdır

 

Her şey sınırlı olsaydı, biz mahdut bir şey öğrenirdik. Varlık sınırsızdır. Bu sınırsızlık içinde aklını şu veya bundan dolayı kilitlemiş bir kişi, hilkatine ters düşer, asla iflâh olmaz.

Dünyanın merkezi ateştir. İnsanın merkezi olan gönül de ateştir. Bu iki ateş sönmek üzere halk olmuştur. Ateş söndüğü zaman ne dünya kalır, ne de insan.

 

Biz hem varız hem de yokuz

Biz hem diri hem ölüyüz

Biz ruh deryasında yüzen

Fani varlıklardanız

 

Hiçbir şey bizim değildir. Bize sunulmuştur. Her şeyin hakiki sahibi Allah’tır. Her şeyin varisi de Allah’tır. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet ona aittir.

 

Huşu hali;

 

Karanlık bir yer olan ana karnından ışıklı bir âleme geldiğimizde, karşımıza görebileceğimiz muhteşem bir güneş çıkar. Bu güneş, göz kamaştırmayan, yakmayan bir güneştir. Onun ılık şuaları, kalbinizdeki katı buzları eritir, kalbi latif bir hale getirişinde, insan huşu içinde mest-i hayran olur.

 

Huşu, latif duygudur, haşin duyguya yer vermez.

Huşu; akli melekelerinin durduğu yerde ilahi temas dolayısıyla etkilendiği hürmet, hayranlık, muhabbet halidir. Bu, zerrenin külli karşısında yerini bilmesini ve haddinde davranmasını sağlar, yani kul olduğunun idrakine varan zerre, bazen kendisini küll, bütün sayabilir.

 

Hakkı idrak eden âlimlerden, ariflerden başka bütün insanlar gafletle uykudadır. Allah’ın sevgi ile kuşatacağı kulları da vardır.

 

Maddi yapımızda şeytani, ruh bakımından Rahmaniyiz.

Maddeye düşkün olanlar, yani yaratığa düşkün olanlar, yaratanı unuturlar. Hâlbuki yaratıklar, yaratanı hatırlamak içindir. Mala, mülke kul olanlar, Allah’a kul olduklarını bilmezler. Allah’a kul olmayan, sultan olamaz.

 

Allah’ın bir işi, diğer işine faiktir (üstündür) denemez. Her bir işi, diğer bir işine mukayese edilemeyecek kadar yüce ve faiktir. İnsanın üstün kılınması, onun ötekisinden farklı olarak mükâfat ve mücazat hükmüne bağlı olmasından gelir.

 

Cüz-i özgün iradede, hâlden hâle girmek vardır. Ancak o zaman idrak-i ilâhiye varabiliriz. Ama bu ilâhi mesajları almakla beraber, çalışmak, gayret etmek, hayırlı ve yararlı işler yapmak gerekir. Bugünkü fiziki aletlerden misal alacak olursak, antenlerimizi daima hak cephesine çevirmeliyiz ki daha çok idrak-i ilahiye mazhar olalım. Teferruattan sıyrıldıkça, mana âleminin derûnunda yaşarız.

 

Kâinatın devamı, alıp vermekle sürer. İnsan dâhil bütün canlı varlıklar da nefes alıp vermekle yaşamını sürdürür. Alıp da vermezse ölür, verip de almazsa yine ölür. İşte bu Zikrullah’tır.

Kûn emri içinde Beni zikret vardır.

 

Bütün işlerin Allah’ın emri ile olduğunu bilen, elden kaçtı diye, gördüğüne ne sevinir ne de üzülür. Ama bu dünyada insana, sevinme ve üzülme hususu verilmiştir. O da Allah’ın emri iledir. Geçen günlerdenders almadan, gelecek günlerin neler vaat ettiğini de bilmezsin.

 

Allah diyor ki!

 

Kim beni anmaktan, zikir etmekten yüz çevirirse, bilsin ki onun dar bir hayat alanı olacaktır. Gerçek şu ki Allah katında yaratıkların en bayağısı, aklını kullanmayan, gönlü sağırlar ve dilsizlerdir. Allah onlarda iyi bir hal görseydi, onların mutlaka duyup, işitmelerini sağlardı (gönül gözlerini açardı). Kaldı ki onların Hakkı duyup işitmelerini sağlasaydı, onlar o dik başlı tavırları içinde kuşkusuz yine yüz çevirirlerdi.

 

Siz ey irşada erişenler! Allah ve elçisi, her ne zaman sizi, size hayat verecek bir işe çağırırsa, onun bu çağrısına icabet edin ve bilin ki Allah insanla kalbinin meyilleri arasına müdahale etmektedir. Aslında Allah’ın katında bir araya geleceğiz! 

 

Veciz sözler;

 

Dünya, göz pınarlarından durmadan yaş akan, ölümlü bir çeşmedir.

 

Dini yanlış anlayıp ta imanlı olmaktansa, dinsiz olup yanlışa bulaşmayanlar daha iyidir.

 

Bilgisiz insanların çocukları, ayaklarını basacakları yere basmayı başaramazlarsa düşerler. Diğer taraftan benzer şekilde, eğer babalarının dikkatli ve tutumlu karakterlerini edinmezlerse bunlar da düşerler.

 

Güç, kuvvet hukukun emrinde olmalı, hukuk gücün, kuvvetin emrinde olursa, felakettir.

Hukuk, adalet, huzurun şartıdır. Adil davranan bir kişi, Hakça davranmıştır. O, sürur ve huzur içindedir. Adalet; haksızlık etmemek, insaflı davranmak, hakkı teslim etmek, düzeltmek ve düzgün olmak, her şeyi yerli yerinde yapmaktır. Adaletin zıddı da zulümdür. Zulüm yapan da iflah olmaz.

 

Sakın sorulan sualleri savsaklamayın. Doğru ve kestirme cevap verin. (İmam-ı Âzam)

 

Emeksiz kazanç insanı iflâh etmez. Emeksiz hiçbir şey iflâh etmez, kumardır, kuradır.

 

Beni değil, benden söyleyeni dinleyin. Tanımı dinleyin. Tanıtan birdir, tanım birdir.

 

Ehli Hikmete manalı bir söz kâfidir.