Kınanmak, kıvamlanmayı getirir!

Allah, bazı kullarını sever ve onları kendi güzelliklerini görüp kibirlenip kendilerini beğenme afetine düşmesinler diye himaye eder. Haklarında ileri geri laf edilsin ve kınansınlar diye halkı onlara musallat kılar. Allah halka, onları kınayan nefsi verdiği için de onlar iyi veya kötü ne yaparlarsa yapsınlar; halk kendilerini kınar!

Ben de, Hakikat sözleri yanında manasız, amiyane sözler de söylediğim ve onların beğenmediği şeyler yaptığım için kınanırım. Onlar, artık hangi sözlerle hemhal iseler, onları alsınlar.  Benim için, metih ile zem etme aynıdır. İkisi de bana ait değildir! Onlar Mürşidi bilmiyorlar. Mürşit, şaka yoluyla söylemiş olsa bile, müridin ders alacağı bir husus vardır.

Aslında, ilâhi muhabbetin halis olması için, her türlü metihten ve alayiştan (debdebe ve gösterişten) kaçınmak lâzımdır. İnsana verilen en büyük kuvvet ve başarı kabiliyeti, sevgidir.

Halkın methinden kaçanlar, Allah’ın merhametine sığınırlar. Allah’ın sevgisini kazanmak her şeyden daha önemlidir! Allah daha iyi bilir!

Bir taraftan uzlet (bir kenara çekilip hiçbir şeye karışmamak); kötü sözlerden ve insanlardan kaçıp, rahat bulmaktır ve halkı da kendi şerrinden kurtarmaktır. Aslında halktan inkıta (uzaklaşma), kalpte olur. Kalbin sıfatının, zahirle hiçbir alâkası yoktur. Bir kimse kalbi ile halktan ve onların sohbetinden inkıta halinde (uzak, ilgisiz) olursa, o kimsenin mahlûkattan haberi olmaz. Onlar hakkındaki düşünce, kalbini istila etmez. İşte o zaman, bu kimse halk arasında bile olsa, Halk’tan ayrı ve tek başınadır yani Vahit’tir.

Ehli batın, zahirde halk ile düşüp kalksalar bile, onların kalpleri hakka bağlıdır. Her halükarda Allah’a rücu ederler, O’na sığınırlar. Halk ile bir miktar sohbet etmeyi, Hak’tan bela (deneme) sayarlar. (Elest bezminde biz Bela dedik, O’nu burada ikrara geldik). Zira dünya, hiçbir zaman Hak dostları için saf (zevk ve sefa) yeri olmaz. Halleri için afiyet bulunmaz. Bu dünya belâ ve musibet temeli üzerine kurulmuş olduğu için, belânın olmaması imkânsızdır.

HAK ile arandaki hicab (perde) nedir, onu bil!

Gazaplanınca öfkesi Hak’tan uzaklaşmasına sebep olmayanın, istikamet üzerinde bulunanların, vasıfları kemâldir. Kâmil insan odur. Öfkeyle Hak’tan uzaklaşmak batıldır.

Ehli Hak batıl olmaz! Kâmil insan; şeytanı da, Rahmanı da inkâr etmez.

Hakk’ı müteala etmekten alı koyan her şey; senin şeytanındır, putundur.

Şu halde dikkat et! Hak ile arandaki hicap nedir? Hangi hicapla, Allah’tan geri bırakılmış, uzaklaşmış durumdasın? Haktan seni alıkoyan nedir?  İçine bak, gönlün ne diyor?

Bu hicabı ortadan kaldıran, keşif haline varır.

Bence asıl ibadet, tövbedir. Çünkü makamlara ulaşma noktası tövbe, makamların nihayeti de insanın kul olduğunu bilmesidir. Kulluk, mahlûkat arasında eşrefi mahlûk olmanın idrakine varmaktır. Allah kuluna vahiy eder. O da hemcinsine vahiy eder. O yüzden nesebe (soy’a) değil, insanın yaptığı amele itibar edilir. O Allah’tandır. Faili mutlâk’ın Allah olduğunu bilen demiştir ki “Ne gelirse yahşi, o Yârin bahşi”. Allah’la zengin olan hiçbir kalp, dünya zenginliğine itibar etmez. Onu ele geçirmesiyle neşelenmez, mutlu olmaz. O, daima Rıza halindedir ve iki cihanda da mesuttur.

Neye çok yaklaşsan, sonu uzaklık

Yok ki Hak’tan başka yakınlık

Veciz sözler:

Kendini hesaba çekmeyeni, hesaba çekenler mutlaka vardır.

Nihayet Kâbe’yi yapan bir insandır. Ama kalbi yaratana bak!

Canla şereflenmiş olan beden, candan mahrum kalacağı endişesi ile yaşar.

Canı kaybetme, korkusu içindedir. Bu yüzden her türlü olaya, fütursuzca uyar.

Yarabbi, bütün yarattığın fevkalade nimetler yanında, her şeyden ve her noksandan tamamıyla münehzehsin!

 İnsanların aralarındaki birlik ve dirlik temennileri selâmdır, Allah’tan duaları ise hamdü senadır.

Allah insanlara diledikleri hayrı verip de, şerri ve eceli kaldırsaydı, kavuşma olmazdı.

İnsanlar bir sıkıntıya düştü mü, her ne halde olurlarsa olsunlar, Allah’a sığınır ve dua ederler. Sıkıntıları geçince de, hiç dua etmemiş gibi çekip giderler. Allah her şeyi en iyi bilendir.

Sabır sıkıcıdır, tahammül edilince sürur kesilir.