İnsanın tekâmülü; mahlûktan Hakka gitme yoludur!

Ateş, hava, toprak ve su, tüm bu cevherler bize cansız görünseler de, onlar Allah’ın emrinde oldukları için mükemmeldirler, Allah’a boyun eğerler ve Allah yolunda hizmet ederler. İnsan akıllandığı zaman nedenleri sormaya başlar, fakat nedenlerin nedenini, nedenlerin kaynağını ancak kâmil insanlar görürler. Nedenlerin nedeni Allah’tır. Tüm nedenler O’nun karşısında, sonuca dönüşür, yalnız O, neden olarak kalır. Hiçbir şey yok ki O’ nsuz olsun. O da Allah’ın sonsuz kudretindendir.

İnsanın tekâmülü daha yükseklere gitmesi doğanın yüceliğinde yani mahlȗktan Hakka gitme yoludur. Bu yolda, Krişna’dan Budaya, Musa’dan Muhammed’e, İbrahim’den İsa’ya kadar hangi peygamberler ve öğretmenlerin hayatına bakarsak bakalım, hepsinin ormanlara gidip orada, yani toprakta insan eli değmemiş doğal yerlerde yaşadıklarını görürüz. Ağaçların altında oturup Allah’ın çevredeki her şeyin içinde olduğunu, her şeyde var olduğunu fark ettiklerini görürüz.

Bu hal, gökteki ve cennetteki Allah’a değil; gökte de yerde de olanın Allah’tır olgusuna varmaktır.

Bunu anlamak insanın gelişmesine nasıl bir yol açar?

İnsanda bir yüce sanat duygusu, kıyas kabul edilmez bir müzik duygusu gelişir. Tabiatın unsurlarının birbirlerine nasıl çarpmayıp durduklarını, nasıl uyum gösterdiklerini görmeye başlarlar. Tüm bunlar aydınlığa kavuşur. Yeter ki doğayı ve onun nedenlerini araştırmaya ve onun özünü görmeye, ondaki güzelliği, hayata gelişi takdir etmeye başlasın.

Gökyüzündeki ay; gündüz yalnız kendi özünü sade bir yüzle taşıdığı ve o yüz de yârine yani güneşe dönük olduğu için, gece gündüz parlaktır. Bu parlaklığını güneşten alır. Kim ki gönlünü nuru âlâ nur olan Allah’a çevirirse, gönlü daima nurlanır.

Yarabbi beni Senden gafil eyleme! Sensiz kimse olamaz. Hiçbir şey olamaz. Ama gaflet vardır. Ben bana yeterim demek de en büyük gaflettir. Her şey ustasına tabidir. Her şeyin şekli ve ustası, Allah’tır.

İnsan içinden gelen ilk sese uymalıdır!

İnsanın içine gelen hitap, iç âlemde duyulan ses önemlidir. Sonra akıl devreye girer. Farklı iki hatırlanandan birincisini söyleyen, asla yanılmaz. Ancak akıldan gelen fikirlerde bazı arızalar olabilir. Bu nedenle; kim ilk anda akınla geleni hatırlamaz, onu kaçırırsa ve bir şey yapamazsa, Gayb ilimlerinin kokusunu bile alamaz. İçinden geçenlere de itimat edilmez.

Yaşam sırasında, zahiren halka uyulur. Bu da insanı bazen zan altında bırakır. Zan ise, halden hale geçme durumudur. Çünkü kişi ona kalp gözü ile bakar, kalp ise bir şey üzerinde sebat etmez, çarçabuk döner. Zaten kalbe bu yüzden kalp denmiştir. İlim ise, doğruyu öğrenme halidir. Zira onda, Hak gözü ile bakılır, kişi burada isabet eder, hata etmez. Cahil ise, mahdut bilgisi ile yetinir, olayları fazla irdelemez, düzen tembelidir. Bununla zahmette kalır.

İnsan bünyesi, en güzel tertip ve en latif mizaç üzere yaratılmıştır. Onda basiretleri bağlayan, karanlık olma hali de vardır. Sonradan ona, Rahmani nefesten bir nefes teveccüh eder.

Mana ilmi gibi, eşyada da ilmi ve sıtkı zaruri kılanın şansı da yaver giderse, bu halin sahibi tertemiz olur ve içinden geldiği gibi konuşur. Hata da etmez, ederse de bu arızidir. Bazı insanlar konuştukları zaman, isabet ederler. Hatta çocukluğundan itibaren konuşurken, hata etmezler, çünkü o içlerinden gönüllerinden geldiği gibi konuşurlar. Nakli ve ezberi değildir.

Konuştukları zaman hata yapanlar ise, dış şartlara bağlı olarak hareket edenler, yani içinden geleni terk edenlerdir. Bunlar dışarıdan gelen şeylerin tesiriyle, onlara danışarak, içinden geleni terk ederler. Hâlbuki O gördüğü ve işittiği şey batıl olabilir ve o batıl içine de işlemiş olabilir. O da ona dayanarak konuşur. Onun hatası da bu olur. Fakat insan kendisindeki, bu üstün yaradılışına uygun olarak, ona tesir eden şeylerin terbiyesi için mücahede ederse cüz-i ruh, külli ruha yükselir.

Veciz sözler

Zıt yoktur karşıtlar vardır. Hak vardır batıl vardır. Acı vardır tatlı vardır. Gece vardır gündüz vardır. Ölü vardır, diri vardır. Her hal Allah’ı söyler. Ona varır. İnsanlar ameli saklı vardır, ameli yanlış, bozuk vardır. Hırlı vardır, hırsız vardır. Ya sen hangisindensin?

Ukulelkap, ey akıllılar! Allah’tan lütfu bekleyin! Allah’a karşı, sevgi ve muhabbetle durun! Allah seni yarattı, Allah’la olmayı unutma!

Hazzı itibara alan, zarardadır. Acıya itibar eden, tedavi oluyor, dayanıklı oluyor. Bu bakımdan hayrı talep edelim. Neyi talep edersen, Allah onu verir.

Sen rızkı, yalnız bedene ait olan, yiyip içmek biliyorsun. Sıhhat ve afiyet, mutluluk, huzur, sevinç de rızıktır.

Allah’ın ilmine, sırrına akıllar ermez. Sen bütünsün, ben Sende cüz-i bir varlığım. Onu da Sen yarattın, Dünyanı tanıttın, Daha nice âlemlerin vardır.

Allaha güvenmediğin için, mutlu olamıyorsun. İster celâl olsun, ister cemâl olsun; yeter ki Senden olsun; yaradılışa razı olan, Allah’tan razı olmuştur.

Dünya, ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersen, onu biçeceksin! Acı tohum ekersen acı mahsul, tatlı tohum ekersen tatlı mahsul alırsın!