İnsan, hülâsayı âlemdir.

Ben, kendinden türeyen bir varlık değilim. Ben insanım. Yüce Allah, beni yarattı. Ben âlemde, hülasa manayım. Allah beni, âlemin manâsı olarak halk etti.

İnsan, hülâsayı âlemdir. İnsan suret kopya âlem olduğundan, onda her varlıktan bir hakikât vardır. İşte bunda olan, bu hakikâtle bakar ve aralarında münasebet bulunur. Bu latifleşir. Allah seni bu mevcudattan bir mevcuda vakıf kılarsa, o mevcuda o hakikatin dili ile “ben her şeyimle Seninleyim; Senden özge başka yoktur; Sen sadıksın, ben de Seninle bizzat senden başkasıyla dolaylı olarak beraberim” de! . Allah sana acır ve gücünde olan hassa ve sırların hepsini sana verir. Diğer mevcudatla da aynısını yap! Hakk’ın kullarıyla beraber olması demek, nerede olsanız O sizinle beraberdir demektir.

El Musavvir; her şeye şekil veren, tasavvurundan yaratan Allah’tır.

Hayatın kayda alınmış şekline, hafıza diyoruz. Allah seçkin kullarından olan resullerine, levhi mahfuzdan şekiller verir.

Zalimin yanında iken Prensti,  sarayı bıraktı gitti çoban oldu, Allah’ın kulu oldu. Allah’ın resulü oldu, ateşi, su eyledi, Allah’ın emrine, teslim oldu. İsmail peygamber, oldu.

El Bâri, kusursuz; güzel ve ilk yaratan; her türün ilk şeklini vererek yaratan. El Bari, varlığın şahane ustası. İlk örneklerini veren Bâri Vâsi, Kadir, Hâlik.

El Bâri: her yaratıkta Allah’ın Bâri esmasının, mührü vardır.

Tövbe eden insandır. Tövbe etmeyen, inat eden şeytandır. Yaratan, Allah’tır. Gönle gir, Allah’ı gör!

Besmele, varlığın varlığındandır; hareketin emrindendir. Ben, Senin gölgenim; Sen varsın, daima gölgen bu misal âleminde olacaktır, Elhamdülillâh.

İnsanın ilk yaratığı var, yani Ådemi (çekirdek) var. Her yaratığın bir ilki, yani Ådem’i vardır. Atın, eşeğin, elmanın, armudun olduğu gibi.

Allah sever. Seni sever de yaratır. Seni üzse de sever, üzer çünkü sever seni. Gönlünü titretir. Sever, halden hale koyar. Çünkü sever, meşgul olur seninle.

Sema ve nida tecellisini, ilahi musikiyi derunundan duyan, ezgi namelerini ve yanık sesleri gönlünde duydu. Dostun, dosta duyduğu gibi özlem duydu. Bu sesle hoş oldu. Sadık bir vech ile coştu, sonra sakinleşti. Sonunda latif sırlar, güzel marifetler, manzara ve duraklarda zevkler, besteler meydana geldi. Varlığın zevkine vardı. Gönülden, aşkına düştü.

Gayb eserleri, insanlar tarafından henüz tanınmazlar. Hakikat terazileri, doğru tartanlar refah ve saadet içinde olurlar, sevgi ve sevince, bunlar mazhardırlar.

Adalet ve ceza tecellisi, insan bu dünyada hava ve hevese meylederse işte bu ona cezadır. Bir grup insan da, ilahi nura meyletti. Onlara da Allah adildir. Herkes müstehakını bulur.

Zenginin dışı zenginleşti, içinden ne haber? Eğer zenginliği birine verirse, o da kabullenirse onun dışı zenginleşir, verenin de içi zenginleşir. Zaten içi zenginlenmeyen, vermez.

Dünya, bir mücadele tecelligâhıdır.

Dünya hayatında birçok varlık, hayvanlar gibi varlıklar, içgüdü ile hareket etmek mecburiyetindedirler. İnsana da idrak, ölçülü ve dengeli olmak hususu verilmiştir.

Bu yol, nefse zor gelir. Onu nefsi emareye yükleyerek onunla savaşmak tecellisi, sonra nefsi levvameye, sonra mülhimeye ve sonunda hakikate varma yoludur.

El Mütekebir Allahın’dır, İnsan için hayır değildir. Mütekebbir esmasının insanda olması durumunda, öne geçmek, büyüklük taslamak, başa çıkmak hususları, bu insan için ateştir, ezadır, cefadır. Allah’a ait olana sahip çıkmaya kalkmaktır, haddi aşmaktır.