Herkes ölüyor hayat devam ediyor.

Demek ki hayat, ölüde gizli.
Allah’tan büyük lütufkar olur mu? Bunu bilmediği icin oradan buradan lutuf bekliyor. Allah da lütfunu oradan buradan getirir. Lütufkârdır Allah.
Bu yazıları okumanız bile bir lütuftur.
Otomobilin çalışabilmesi ile tekerinin patinaj yapıp sadece çalışıyor görünmesi arasındaki fark neyse;
hakikati görmeden yolunuza devam etmeniz de odur!
Tembel tembel oturdun mu el durur, saz durur. Ruhun da kireçlenir, eklemlerin de.
Şarap fıçısında demlenir. Gönül de öyle.
Fırının duvarları kızmayınca, ekmek pişemez. Hamur kalır. Gönlünüz de harlanacak ki, pişebilesiniz.
Bir müzik enstrümanı mesela, tele vurduğunuz, hatta akort yaptığınız zaman bile kötü ses çıkarmaz. Gönüle vurursa.
Halbuki sen aklîsindir. Gönül ol.
Enstrümanın ile ünsiyetin olursa; bazen sen akortlu olursun, o akortsuz. Ya da tam tersi. Hatta, birbirinizi akort da edebilirsiniz. Tıpkı bedenle ruhun, ruhla bedenin akortlanması gibi.
Ama senin elinde ne enstrüman varsa ne de akort istersen, olduğun yerde kalırsın.
Gönlün, senin enstrümanındır. Oturduğun yerde kalma, hareket et. Yani tele vur. Talep et.
Aslında sen bu sohbetlerde sarhoş olmuyorsan, idrakîn hoş olmuyorsa; hakiki demlenenlerin yanına gidemezsin. Seni almazlar. Sen de o mest-i hayran olmadan gideceksin. Dünyada, dünya gözüyle yiyip içtiğinin, malının mülkünün, bu bapta hiçbir anlamı yoktur. Sarhoş olmadın, ne çare…
Gönlünde bir delik yoksa gönül değil o kursaktır.
Bu dünyaya geliyorsun ama neden geldiğini biliyor musun? Biz bu sohbetleri neden yapıyoruz? Müzik var, yemek içmek var, zikir var. Ama aslında bunun için gelmiyorsun dünyaya.
İlahi sistem dönüyor ama gerçekte dönüyor mu döndürülüyor mu? Sen de bütün gün oradan oraya koşturuyorsun ve dönüp duruyorsun.
Varlık nedir?
Bizim için geçerli olan hoş vakit geçirmek.
Siyasi ve dini zebanilerin uydurmalarının baskıları altındasın, değil mi? ‘Kuran böyle diyor, Tevrat şöyle diyor…’ Sen, dinle; nasiptar ol.
Başka ne baskılar var? Özel hayat, para, sağlık…
Ve bir de yaptığın şeyleri beğenmemezlik etme. Çünkü aslında beğeniyorsun.
Çok müthiş yaşayanlar var ama. Allah için, söyle. Bu, fraunca yaşama değil mi? Diğerleri doğuyor, ölüyor; geliyor gidiyor.
Neden?
Esas gönül sahibi olanlar, ‘şunu bunu yaptım’ demezler. Gösteriş yapmaz onlar. Mest olmuşsun mesela, mestaneyim demezsin. Diyemezsin.
Kime diyorsun?
Karınca da yaşıyor sen de yaşıyorsun. Bilesin ki sen de bu alemi karınca gibi yaşıyorsun. Sen, ancak bu suret aleminin rüknû oluyorsun. Yaşamıyoruz, yaşamak bu değil aslında. Simdi seni bulunduğun yerden hapishaneye soksalar, yavaş yavaş alışırsın değil mi?
İşte aynı bu şekilde; sen zaten bu bedende hapishanedesin. Alışmış durumdasın, esası bu zannediyorsun.
Yine de bu görünür alem birşey veriyor sana. Yokolduğu halde varolan bir varlık o.
Varlığın mahkumu kim?
Allah demekle iş bitiyor mu?
Bitmiyor. Demek ki, ‘O’, senin dediğin değil.
Şimdi sana ‘Allah var mı?’ desem, ‘Var’ diyeceksin. Çünkü sana öyle öğrettiler. Birileri öyle dedi. Sen de bu yüzden öyle yoğunlaştın. ‘Yok’ desem ne diyeceksin? Varlığını nasıl ispat edeceksin? Referans göster desem?
Bir sonraki yazımızda, bu konu ile ilgili konuşmalarımızı ve düşüncelerimizi bulacaksınız.