Veciz sözler…

 

Yarattığım herhangi bir şeyi benden fazla severseniz, o sevdiğiniz şey benim düşmanımdır.

 

Sana, şimdiye kadar söylenen sözlerden başka bir kelime ile seslenmek istiyorum.

Sana yaraşır bir kelime bulamıyorum. Kelimetullah. Ancak, sen sana seslenebilirsin.

 

Doğru bir fırsatı ele geçirmek, sezgi ve etrafı kollama işidir, becerene sevinç verir.

 

İlahi sistem haksızlıktan nefret eder, bu onun sistemine uymaz. Onun için de bu zararın telafisi imkânsız olur.

 

Kendini ve aklını beğenmişlere aklıselim tavsiye etmek boşuna nefes tüketmektir.

 

Özgürlük samimiyete tabidir.

 

Huy edinmek;

 

Yaya için uzun bir yolculukta, nefes almak için mola vermek nasıl faydalı ve lüzumlu ise, devamlı yemek arasında, haftada veya ayda bir, yemeğe ara vermek, yani perhiz yapmak çok faydalıdır. Yemek vakti ve yemek yemek bir zevk olmalıdır, ama zevki aşırıya vardırıyorsak zevki kaçar, rahatsızlık verir. Mide büyür. Obezite denilen hastalığa dönüşür. Biz bu hastalığı davet etmiş oluruz.

 

Her bakımdan tek düzeyde olmamak, yani arada bir meditasyon yapmak yaşama zevki verir, insanı canlandırır. Değişiklik daima iyidir.

 

Öfkeli olmak da bir huy edinme işidir. Öfkeye karşı durmak zordur.

Onu kontrol altına almak bir sabır ve akıl işidir. Öfkeyle kalkan zararla oturur.

Aşırılık iyi değildir, ölçüyü kaçırmamak lazımdır. Sevinçli anımızda, ölçüyü kaçırırsak sevinçli anımız, üzüntü ve sıkıntıya dönüşür.

 

İnsanlar sağlık bakımından kontrolün, önce kendilerinde olduğunu kavrayamadıkları için hasta olurlar. Önce ellerinden geldiğince çalışmalı, aciz kaldıkları zaman Allah’tan yardım dilemeli, sonra da doktora gitmelidirler.

 

Beden ruhun aynasıdır…

 

Nefsini öldür diye tavsiye edenler! ‘Sen nefsini öldür ki, ben sana hükmedeyim. Beni okşa sev ki, daima seni kullanayım’, demek isterler..

 

Bedenin seni çok seviyor, seninle gurur duyuyor. Günden güne hep eriyor. O, seni çok seviyor.

 

Varlık, yok la- var (lâ-illâ) arasında ‘bir şey’ midir, yoksa ‘çok şey’ midir? diye sorduğumda ‘Bilmiyorum’ diyorum. O zaman içimden bir ses geliyor..

‘O kim?’ deyince, ‘ben… ben’ diyorum.

‘Kendinde kimsin (Peki sen ‘kimsin)?’ diye sorulduğunda asla cevap veremiyorum. Ancak benim gibi olan başkalarının yanında, ‘ben’ diyebiliyorum.

 

Yüce kaynaktan gelip teberüken bedene giren, beden içinde türlü cefa çekip onu şerefli kılan Yüce Ruh, ihtişamını gösterip yine aynı şan ve şerefte aslına rücü eder.

 

Ayna, karşısındakini, şekil olarak tıpkısını akseden ve tek yüzeyli bir camdır. Karşısına getirilen eşyayı üç boyutlu, renkli, olduğu gibi gösterir. Bu ‘cam’ (yani beden), (ruhun) sonsuz değişikliğini de aynen yansıtır. Aynayı kaldırıp bir yere atmak, (bedenin ölümü) onu hareketsiz kılar. Hareketi sağlamak için, ya aynanın yerini, ya da karşısındakini değiştireceksiniz. (Ya beden, ya ona akseden ruh değişmeli) Ayna hareketsiz, önündeki de hareketsizse tek bir felçli durum hasıl olur. Ne dedik? Hiç…

 

Hayatın anlamını bilmek kemale ermektir!

 

Hiçbir bahanenin arkasına saklanmadan, kimseyi kınayıp suçlamadan zamanında bunları kucaklayıp, sonradan ‘keşke’ demeden sadece ‘evet’ demeyi bize tecrübelerimiz öğretir. Başlangıçta bize kötü gibi gözüken, ama sonra hiç de kötü olmadığını, tam tersine iyi gittiğini görür, acele hükmetmenin yanlış olduğunun kemaline ereriz!

 

Rahman ve Rahim olan, başta insanı ve bütün yarattığını en iyi gözeten ve koruyandır. Allah’a yaşadığımız her şey için şükretmeliyiz. Özellikle, önce kötü sandığımız her şey için, gözyaşlarımız, kuşkularımız, acı ve tatlı anılarımız için… Bütün yaşadıklarımız arasından deneyimimizin özünü, anlamını ve bilgisini alıp teferruatı bırakmalıyız. Yaşadığımız anın derinliğinde, o anın renklerini, sesini, hareketlerini yaşayıp, bunun bizim için ilahi bir nasip olduğunu anlamak bir kemâl yoludur.

 

İnsan yeryüzünde en yüce yaratıktır. Bu yüzden mutluluk da acı da onun içindir.

Bu hayatımızda bazen korkar, yerimizde sayarız, birilerinden medet umarız. Bazen bir kitap bizi sarar, ama biz böyle yaşayarak hayatı öğrenemeyiz. Hayatı öğreten onu Yaratan’ı öğrenmekle başlar. Her insan hayatı, kendi yaşantısı ve deneyiminden öğrenir.

Kemâle ermek Allah’ı bilmeye götürür..

 

Bir gün yolunda olan işiniz bozulduğunda, yılmadan başka alternatifler arayarak, bizim için daha başka, daha faydalı bir meslek sahibi olabiliriz.

Nerde hareket orda bereket! Korku ile hiç bir yere varılamaz!

Şu tehlike, bu tehlike… Nerede tehlikesiz yer var? Burası dünya, ölüm her yerde var.

Sabır ne kadar zor gelse aman deme, yine bekle. Külfet nimettir bilene.

Gör ki akıbet şahane.

 

İnsan önce, anasından, babasından, sonra etrafından sevgi almalıdır. Bu sevgiyi herhangi bir şekilde almayanlar, böyle bir ihtiyaca hasret olduğu için bütün temel ihtiyaçlarını öteliyor, yani evlenmiyor, derinden hayatla ilişkiye girmiyor. Mesleki açıdan kendini geliştirmiyor, dolayısıyla kendini ve etrafını var içinde yoklukta yaşatıyor, yaşama sevincine varamıyor.

Bunlar güzel, ama bunların ileri miladı var. O milad dolunca elden çıkarlar. Zaman ve mekansız olan Allah’tır asıl olan. Aslımızdan gafil olmamak için her an Allah’ı anmalıyız.

Hak zikrine devam et, kamil kişi ol.

 

Yine bir peygamber olan Hz İbrahim, aydan, güneşten, yıldızdan yola çıkarak, insanları gözle görünmeyen bir Allah’a inandırmaya çalışmıştır. Bu yüzden oğlunu kurban etmek isteyerek (manaya) inancı vermek istemiştir. Yani soyut melekeyi geliştirerek, maddeden öteyi manayı yeğlemiştir. Yani aklın ötesinde tefekkür, o ilahidir. Buradan şüphesiz Yaratan’ı, Allah’ı bilmektir. Biz, daha inanılır olan peygamberleri Allah’ın önüne geçiririz. Bu yüzden, senin peygamberin, benim peygamberim gibi sürtüşmelerle karşı karşıya geliriz. Halbuki biz Allah’ı bilirsek, senin Allah’ın benim Allah’ım demeyiz çünkü Allah birdir.

 

Temel sorun; elle tutulan, gözle görünen bir şeye güvenmek ve ilâh edinmekle, gözle görülmeyen, elle tutulmayan Allah’a inanmak arasındaki farktan kaynaklanır.

Bu yüzden heykellere, putlara, türbelere tapmak somuttur.

Türbelere el açıp dua ederek bir şeyler umabilirsiniz.

Ağaçlara çaput bağlayabilirsiniz.

Kurban gibi adak yapabilirsiniz. ‘Allah nerede ki, onunla olayım’ der geçersiniz!

 

Evvel dünya, sonra Allah dersin. Sen ‘Evvel Allah’ diyemezsin, önce dünya demedikçe! Çünkü sen, önce a, b, c öğrenmedikçe okuma öğrenemezsin. A, b, c den maksat okuma öğrenmektir. Yaratıktan maksat Yaratan’ı öğrenmektir. Acı çekerek öğrendiğimiz bilgi hüzünlü bilgidir. Hayat, bize ne yapsak da, acı, sıkıntı ile ‘çekmeği’ öğretir. Görülüyor ki, acı, dert, sıkıntı, cehaletten kurtulmanın en etkili yönüdür!.

Allah’la olmak bize güç, mutluluk, huzur ve bolluk getirir!

Allah Ganidir, Kavidir, Lütufkârdır, Metindir, Semidir..

 

Allah Hak!

 

Korkmadan akşam sabah yaşıyorsun. Allah, Kerim Allah diyor musun?

Rızkı etraftan temin ediyor, hiç Rezzak olanı düşünmüyorsun!

Rızkı veren kim ? El Hak Biznillah.Tevhiden, söylersek ‘La ilâhe illâllah’

Sen düşünsen de düşünmesen de , Kerim Allah desen de, demesen de,

Allah Rahman ve Rahimdir!

 

Şu milletten olmak, bu toprağı vatan edinmek güzel de, daha medeni, daha özgür, imkan bakımından daha zengin yeri seçmek insana yakışan hal değil midir ki? Bunlar doğaldır, ama ne olursa olsun dünyaya aittir ve geçicidir. Ancak ibret almak içindir.

Aslı Allah’la olmak!..

 

Biz hep haksızlığa uğradığımızı söyleriz. Bunların nedenlerini araştırmayı hiç istemeyiz. İşte bu yüzden hep haksızlığa uğrarız. Araştırarak, öğrenerek ancak haklı haksız arasındaki hakikati görür ve haksız hiçbir şeyin olmadığını öğreniriz!

 

Allah’ım

 

Korkarım sensiz olmaktan

Korkarım denksiz olmaktan

Korkarım ruhsuz olmaktan

Korkarım adab erkandan

 

Korkarım seni anmamaktan

Korkarım seni unutmaktan

Korkarım adabı erkandan

Korkarım kibri ucubetten.