Dünya-Suret Alemi

Kuantum fiziği bize, görünen dünyanın sadece bir enerji ve titreşim frekansı olduğunu kanıtlıyor ve böylece artık bu konu inanç işi olmaktan çıkıyor, bir bilgi konusu oluyor! Bize sunulan bu âlem üzerinde rahatça dolaşmamız, güzellikleri görmemiz, eserin ihtişamında eseri yaratanı görmek içindir, yoksa bize eziyet etmek, üzmek ve mutsuz etmek için yaratılmamıştır.

Allah tarafından yaratılan, hiçbir şey boş ve manasız değildir!

 

Eğlenme ve sıkılma bu âlemin icabıdır. Burada ağlamak ve gülmek vardır. Bu insana has bir olaydır. Çünkü insanın ruhunda üreterek, çalışarak ve keşif ederek mutlu olma içgüdüsü vardır. Ruha ait hazlar, sınırsız ve etkili, bedene ait hazlar sınırlı ve etkisizdir. Mesela çok sevdiğimiz bir yemeği en fazla üç tabak yeriz, fazlası azaba dönüşür. İkrah ederiz. Hazzın en keyiflisi olan seks hayatı da böyledir. Çünkü bu geçici hayatın icabıdır. Oysa ruhun hazzı geçici değil, ebedidir.

 

Belirsizlik sonsuz olasılık âlemi olan bu suret âlemi hakikat âleminin gölgesidir. Hakikat güneşi çıkınca, gölge kaybolur. Sırrı billâh âdemin idrakinde belirmeğe başlar. Bu dünyanın yalan ve oyalanmaktan başka bir şey olmadığı söylenir… Hâlbuki âlemi ve dünyayı yaratan, mutlak olan Allah olduğu için, hiçbir şeyin yanlış ve abes olmadığını ilmen bilen bir insan, dünyanın da bir saadet hanesi olduğunu görür ve huzur içinde yaşar. İşte bu Hamdı-ü sena içinde olmaktır

 

Kur’an “bu dünya hayatı bir eğlence ve oyundan ibarettir, ahret hayatı ise, işte asıl hayat odur, keşke bilselerdi’ buyuruyor. Bilseler, bu oyun hayatı biterdi. Çocuk oyuncakla oynar, sonra o oyuncakları bırakır. Akıl barik olur ve idrak başlar. Bazıları da, oyuncakları bırakamaz onlardan keyif alır ya da kırar döker, yetmiş yaşına geldiği halde hala çocuktur. Aklı oyunda kaldığı için zamanın nasıl geçtiğini bilemez, dolayısı ile hüsrandadır.

 

Her ne kadar kurallar, yasaklar şu veya bu kuruluşlar tarafından (din) konsa da, insan hür yaratılmıştır, istediği gibi yaşar. Yaşamak her türlüsüyle yaşamak demektir. Yoksa denemeden yaşamak manasızdır. Kuralların gerekli olduğu, yaşayarak öğrenilir. İlimi bilen Allah’ı da ancak ilmen bilebilir. Bilenle bilmeyen bir mi?

 

Bizim Allah’ tan aldığımız niteliklerden biri de yaratıcılıktır. Ancak insanın yaratıcılığı bir şeyi yoktan var etmek değil, var olan şeylerden yeni düzenlemeler yaparak Nizam-i İlahiye katkı sağlamaktır. Seslerden yeni bir beste yapmak da böyledir. Halife veya Âlim olmak da her şeyi bilmek değildir. Her şeyden, onları, Yaratan Halikı Mutlak olan Allah’ı bilmektir. Bu da adım, adım devam eder, sonsuza kadar sürer, çünkü Allah erişilmez olandır.

 

İlim kendini bilmektir..

 

İnsan hayatı; gelişi güzel, başıboş olaylar silsilesi değildir. Rab öğretici, düzene koyucudur. İnsanlar, yani kullar, öğrene, öğrene Allah’ın mirasçıları olurlar. Biliyoruz ki bu suret âleminde, öğrenme bir silsile, bir takip işidir. İlkokul öğretmeni, buradan sonra ortaokul öğretmeninin geleceğini bilir. Peygamberler de kendilerinden sonra bir peygamberin, mürşitler de yine bir mürşidin geleceğini söylerler! Bu böyle devam eder.

 

Tahsilliyim diyip, kibir ve gurur içinde olanın, tahsil ve terbiye ile alakası olmamıştır. O, ilim için değil, öğünmek için diploma tedarik etmiştir. İlim bilmek; yani irfan, hak ilmi, insanı irfan sahibi yapar. Ehli irfan hayatta tevazu içinde olur. Merhamet ve vicdan sahibi olur, saygı, hürmet kazanır, sayılır, sevilir, sever, sayar.

 

 İnsan hem Halifedir..

İnsanların arasında melek gibi temiz, saf düşünenler de vardır. İşte bu gibi insanlar, düşünürler ve derler ki; “Yarabbi sen çok yüce Yaratansın, her şeye Kâdirsin bir eşrefi mahlûkat olan biz insanların arasında kan döken fesat çıkaranları neden yarattın?’. Allah da sizin bilmediklerinizin en alâsını ben bilirim dedi.

 

Halife, bir kişinin tüm sahip olduğu nitelik ve zenginliği ve gücü aynen kullanmaya yetkili kişi anlamına gelir. Yani, biz yüce Allah’la halef selef olacak kudrette yaratıldık! Öyle ise biz Allah tarafından yüce lutfa uğramışız demektir. Bu bakımdan çok mutlu ve sevinç içinde olup Allah’a hamd-ü sena içinde olmalıyız. Oysa insan, böyle bir halife olduğu halde, hasta oluyor, başı ağrıyor, sızlanıyor, Neden?

 

Allah insanı hür yaratmıştır da ondan! Bu hürriyetle, yani, her istediğini yapma özgürlüğüne sahip olması, iyiliği de kötülüğü de seçebilir demektir… Lakin bir halife olmayı seçerse ‘OLUR’, ya da düz zavallı biri olabilir ve ÖLÜR, çünkü kendi başına kalırsa Allah’ı unutur.

Sevgi ve saygı Allah’ın bir halifesi olarak yaratılmış olduğunu unutmamaktan gelir. O bir sevinç ve neşelenme halidir.

 

Bir yandan da bu özgürlük her iki hali yaşayabilme serbestliğidir. Özgür adam, iyiyi de kötüyü de işleyebilendir, ama sonuçlarına katlanma vardır. Özgürüm diye gidip birini öldüremeyiz, aslında bu özgürlük, Allah’ın emrini yapabilmek frekansına sahip olma yetisinden gelir!

 

Hem de Zalim ve Yalancı!

 

Âdem bu dünyaya evrimleşme süreci için gelir. Bu âlemde cahil, dolayısı ile zalimdir. Zulüm, bir şeyi yerinde kullanmasını bilmemektir. Bu kesret âlemi ayrılma, bölünme âlemidir ki; insan tevhidin geçerliliğini yaşayarak öğrenmektedir. Kesret âleminin varlığı, Vahdetin geçerliliği, ilminin geçerliliği içindir.

 

İnsan cehaletinden dolayı sakil ve dolayısıyla zalimdir. Bilmiyorsa kırıp, döker, asıp keser. Ama öğrenince ne olur?  O zaman ona, ancak hazır olunca sorumluluk ve güç verilir. İnsan kendi gerçek durumunu,yani fıtri yapısını bilmediği için taklit ve sahte yapı içinde görünmek özentisinde olur, yalan söyler ve ikiyüzlüdür. Böyle bölünmüş ruh, yalana tevessül eder ve huzursuz olur, gerçek varlığından uzaklaşır ve bu onu yok saymasından kaynaklanır.Yalancılar yeryüzünde fesat ve ikilik çıkarırlar ve biz sadece düzeltiyoruz derler. Melek nasıl kötülük yapamazsa, şeytan da iyilik yapamaz. İnsanın bunlardan üstün olması, bu iki alternatife sahip olmasından gelir.

 

Kendi benliklerinden kopuk olanlar, başkalarının hayatını yaşarlar. Başkalarının inançlarını, hatta başkalarının duygularını kopya yaşarlar. Hâlbuki sonsuz alternatif duygu taşır insanlar. Ama birçok duygular şu veya bu sebepten bastırılıyor, örf, adet, din gelenek, görenek gibi.. Duygular; kişiyi kendisi yapan enerjilerdir. Duygular olmazsa, düşünce olmaz. Düşünce olmazsa akıl çalışmaz, akıl çalışmazsa idrak gelişmez. Bu yüzden insanlar robota dönüşür. Kendi duygularından haberdar olmayan başkalarının duyguları karşısında empati taşıyamaz. Hamal olur.