Fenalık görmek istemiyorsan, asla kötü düşünme, kötü konuşma.  İnsanları kötü düşünmeye sevk etme.

Yedirmeyen, yiyemez… Paylaşmazsan, yalnız kalırsın, çoğalamazsın, bereketin olmaz…

 

ECZANE

Allah’ın eczanesi kadar büyük eczane var mı?  Kavun, maydanoz, elma, enginar…  Doktorlar hastalarına der ki ‘Şu ilacı sabah, şu ilacı öğlen al.”

Allah da diyor ki  ‘Lahanayı kışın ye, karpuzu yazın…  Hangi mevsimde neyi yarattımsa o zaman ye…”   Dinliyor musun sen?

Bağışıklık sisteminin teşbihi gece uyumaktır.  Gece uyumuyorsun, bozuyorsun!

Kemiklerin eriyor…  Diş fırçası kullanıyorsun ama dişlerin çürüyor.

Neden?

Kemikli et yemeyi bıraktın çünkü…

Beden, dünyaya ait olduğu için beslenmelidir.  Alakasını kesemezsin sudan, sebzeden, etten.

Bedenin ihtiyacını duyup elinden geldiği kadar temin edersin. Ruhun ihtiyacını bilmiyorsun ki temin edesin…   Ne için dua edersin sürekli?  Dünyadaki paran pulun, işin için.

Eh, doğrusun elbet…  Dünyadasın çünkü.

İster farkında ol ister olma; kurt kuş bile her zaman Allah der. Biz insanlar aslında şüphedeyiz,  Allah bizi koruyor mu korumuyor mu diye… Tıpkı evladın anaya, babaya kafa tutması gibi. Oysa anne baba koruyordur.

Bilen huzurdadır.  Bilmediğin içindir ızdırabın…

Bilenle bilmeyen bir olur mu hiç?

Dünya, yerinde saymaktadır.  Çünkü bağımlı olan, korkudan ödü kopmuş olan insanlarla doludur.  İnsanlık, bu halde kalmaya devam ederse, bağımlılıktan kurtulup özgürleşmiş bir topluma can veremez!

Bizler, yaşamımız boyunca başımıza gelenleri yani kaderimizi anladıkça; sadece kendimizi özgürleştirmekle kalmaz, dünyayı da bayağılık ve şiddetten özgür kılabiliriz.  Dünyanın kölesi olmaktan kurtuluruz.  Dünyayı ihya ederiz.

Zira evren bolluk içindedir.  Herkese, yürekten istediği her şeyi fazlasıyla verebilecek kadar bereketlidir.  Böyle bir evrende, kıtlıktan korkmaya gerek yoktur.

Sadece senin gibi korku ve şüphe dolu olanlar için yoksulluk vardır. Yoksulluk, aklın hastalığı, acizliğidir.

İnsanlar ömürleri boyunca ve âdemden bu yana, hep karamsar

Düşünmüşlerdir.  Hâlbuki hep mutluluğu ve saadeti düşünselerdi, dünya bu kadar beter olmazdı.  Ters düşündükleri için zorluklar ve güçlükler gelir.

Yani;

Bir kişi, ister fiziksel, ister metafiziksel; ‘özgürleşme mücadelesi’ne girdiği zaman; ne şekilde olursa olsun; tek bir hedefe yönelir:

Kendini bilmek!

Kişinin kendisini bilmesi, hem dünyanın hem de kendisinin efendisi olduğunun farkına varmasıdır.

 

GERÇEK

Gerçek, sonsuz bir süreçtir.

‘Bütün olmaya giden yolun, her dakikasının yeni olması ve her anının bir öncekini aşmak için köprü görevi görmesi gerekir.  Bütün bunlar, insanın kendisini aşmasına hizmet etmelidir.

Alıp verdiğin her nefes seni özgürlüğe, dolayısı ile keşfedilmemiş yeni bilgi, tecrübe ve idrake götürmelidir.  Aksi halde, geçmişe özlem ve nostaljik yaşam ihtiyacı duyulur.

Yani yerinde sayılır.

 


YAŞAM

Biz, türlü hallerden arınmış bir şekilde yaşayamayız. Her hal, bizde başka bir insan yaşatır. Dolayısı ile bilfiil empati kurmuş oluruz.  Bu da bizi çok tecrübeli ve zengin bir yaşama götürür.

Aslında kuru kuruya yaşamak değil, yaşamın her anının derinliğine inerek

Yaradan’ın maksadını anlamaya çalışmak esastır.  Doğuşumuzdan itibaren, bütün evrelerimiz boyunca, zorluk derecesine göre sorumluluklar sıralanır.

Ancak, bir insan, ömrü boyunca elde ettiği bilgilerden nasiptir değil ise yaşı 80’e de varsa yine gelişmemiştir.

Yani insanlar bedensel yaşarken 50,60,70 yaşında olurlar.  Ama bu düzende manâ, tefekkür, idrak, mertebeleri olmalıdır.

İnsanın ömrü, ademiyetin ömrü ile aynıdır. İnsan, yaşarken nerede, hangi olgunlukta, hangi idrakte olduğunun farkına varamaz…

Aynı bu şekilde; ademiyet de, asırlar geçtiği halde nerede olduğunun farkına varamaz.

 


SANAT

Allah’tan büyük sanatkâr var mıdır?

Saçını boyuyorsun, yüksek sanatçının eserine dokunuyorsun. Saygısızlık, edepsizlik etmiş oluyorsun.

Olmuyor musun?

Oluyorsun.  Çünkü eksiksin, yanlışsın. Zira insansın.  Sürecin ölçülü.

”Serapa hatasın, ben ise samedim.  Sen ihtiyaç içindesin, ben değilim.  Seninle bir müddet varım ama dayanamazsın ölürsün” .

Bilmesen de yüce yaratıksın, melekler sana secde etmiştir. Senin kadar ızdırabı yoktur meleğin. Seks bilmez, açlık tokluk bilmez…  Varlığın bütün alternatifleri insandadır. Bizlerin fıtri yapısında şahanelik vardır ancak suni güzelliklerle bozmaktayızdır onu.   Hiç gerek yoktur buna aslında, hiç…  İnsanın kendi kendine verdiği zararı kimse veremez.

 

SEMA

‘Sema dansı tevhidini duyan gelsin bu meydana” denir.  Ya, gönül semasından haberin var mı?

Bir insan tüm eşya âleminden kat be kat üstündür.  ”Bilinmek istedim” der Allah.  Kim bilecek Allah’ ı; taş, toprak, arı mı sadece?

İnsan.  Yüce Yaradan’ın cüzidir insan. Yücedir ama bilmez, cüce zanneder kendini.

Elini taşın altına koyacaksın, külfeti yükleneceksin ki lûtfa gark olasın. Yarabbi elimden geleni yaptım, şimdi sensin” diyebileceksin.


ELBİSE

Şöyle bir kafanı kaldırıp bakın sağa sola…  İnsanlar görürsün…  Suret görmektesindir aslında.   Siret-i esrarı göremezsin; vücutların ötesini…

Sadece görünenle sınırlı zannedersin.

Diğerleri ölüp gittiler sanırsın. Değildir.

Sadece soyunmuşlardır.  Bu vücut elbisesi,  Allah’ın sana giydirdiğidir.

Haliyle, elbise dediğimiz vücut, organik bir makinedir.  Bir teli kopsa ayağın, yürüyebilir miyiz?  Bu makinenin katlarını, sinir sistemini, inceleyip, öğrenip oradan uçaklar, gemiler, robotlar yaparlar. Sonra sanırlar ki icat ettiler…

Bu âlemi bir nizam içinde tutmaktadır Allah.  Böcekler çoğalırsa kuşlar yer.

Kuşlar çoğalırsa hastalık gelir…  Bunu fark etsen… Harikadır.  Tüm yaratılmışların nafakası vardır. Senin de var.  Göreceğin, anlayacağın bir nizam vardır.

 

DEMLENMEK ve ÜNSİYET

Şarap mahzende, fıçının içinde demlenir.  Ruh da bu vücudun içinde…

Birbirini sevmeyenin Allah ile irtibatı olmaz. Kim ki ‘ben’ diyor orada durmuştur, ilerleyemez.

Su mübarektir ama donarsa kafanı kırar. Donma, durma!   Tevazu sahibi ol, alçakgönüllü ol.

Allah sivrisineğe, kurbağaya can olarak girmiştir.  Sana da öyle.  Üstelik sen yücesin, tüm yaratılmışların en yücesisin.  Ben dediğin zaman değil, ‘ben ile sen aynı’ dediğin zaman daha da yücesin.  ‘Ünsiyet’, fark gözetilmeyen beraberlik demektir.

”Beni bana sorma, bende değilim…”