Feyzi mukaddes (taşma) kutsal taşma:

İsimlerin şekle dönüşmesi maddeyi oluşturdu ve varlık oldu. Aslında madde ve mana tek bir gerçeğin iki yüzüdür. Dünya da kelimeden ibarettir, bu kelimeler insanın ve eşyanın temel yapı taşlarıdır. İnsana bütün kelimeler öğretilmişken ezelden beri tüm bu isimlerin taşıyıcısı olan insan, serbest iradesi ile bu isimler arasından seçim yapma özgürlüğüne sahiptir. Bundan dolayıdır ki, insan eşrefi mahlûkat olarak yaratılmıştır. Evrende emaneti sadece o taşır.

 

İkilik âlemi,

 

İlahi tecellinin bir yönü Allah’ın nihan halidir. İkinci yönü ise kulun algısı ve istidadına göre göze görünendir. Bu yönden bu âleme görecelik âlemi denir. Halik ve mahlûk düalizm (ikilik) âlemini oluşturmuştur.

 

Bu ikilik âleminde zıtlık olarak gördüğün her şey, bir paranın iki yüzü gibidir. Zahir-batın, evvel-ahir isimlerinde görüldüğü gibi aynı gerçeğin hem kaybolan hem de var olan tecellileridir. Bu hususa aklıselim açısından bakarsak, insan karşıtlıkların zıtlığını birleştirdiğinde, tabii olarak bir üst var oluş konumuna gelebilir. Ruhi bakımdan da sevgi ve nefretin bileşimi yepyeni bir duygu haline gelir. Zıtlar birleştiğinde Halik-i mutlak zuhur eder.

 

İçimizde iki insan vardır. Biri işleyen (hareket eden), biri yaşayan (hisseden). Bazılarının da içlerinde daimi olarak savaş vardır, nefisleri ile akılları çarpışıp durur. Bunlar bir bedende hem hayvanı, hem de insanı yaşayarak hayatı sürdürüp giderler. İnsan, yaradılış amacına uygun olarak şekillendirilmiştir, aslını değiştiremez, ama renkten renge girer! Ahlaki zaaflarla olduğu kadar Allah’a karşı sorumluluk bilinci ile donatılmıştır. Her kim benliğini arındırırsa mutluluğa erişecektir. Kendini nefisten ibaret sanan, hayvani varlıkta kalmıştır. Yaradılışının başını, sonunu, açık ve gizlisini hakkıyla bilen kişi, insan idrakine varmıştır.

 

Keşif ehli

 

Keşif ehli, marifetleri arttıkça bu zıtlık perdeleri ardındaki muhteşem hikmeti hayret ve ibretle seyreder. Aslında, Hilm-öfke, sevgi-nefret, kaygı-huzur, hırs-cömertlik, gurur-tevazu gibi bu insanın yapısındaki zıtlıklar olmasaydı, insan olmazdı. Her şey, gerek tek tek esma olarak, gerek tek tek insan olarak, hep O teki söyler, O tek de, AHED’tir. İnsan Ahed’i söyler.

 

Keşif bir sırrı öğrenme anlamına gelir. Allah tarafından ilham olunur. Bu bakımdan sadık rüyalar, doğru rüyalar manasını taşır. Yani Allah tarafından aktif hale yönlendirilmiştir. Hayal kurma yönlendirilmeye matuftur. İlham bir kaynaktan fışkıran su gibidir. Bu su bazen akıl âleminin dere yataklarından akar. Ama yine menşei olan deryaya döner. Bazen de kaynaktan çıkar çıkmaz buharlaşıp göğe doğru yükselir ve yine yağmur olarak denize döner. Olsun, yine onlar da insanlardır. Bir aradalar, beraberler, gönülleri henüz, sıcak değil belki buz gibidirler. Ama dostluk ediyorlar. Kurt kuş da kendi aralarında beraberlerdir. Ama gönlü sımsıcak sevgiden öteye muhabbet ehli, başkadır. Yarabbi bizi onlarla haşret!

 

İlâhi senfoni

 

Bu âlem ve dünya üzerindeki her parça titreşiminde bir ses çıkarır. Hiçbir anlam taşımayan bu sesleri ilahi bir beste, bir senfoni haline dönüştürebilen üstün varlık insandır.

 

İlahi emanetin taşıyıcısı, Allah’ın temsilcisi, bu dünya senfonisinin şefi de yine insandır. Bu âlemi ruhlu kılan yine insan varlığıdır. İnsansız bu âlem bir cesettir. İnsan sadece neftsen müteşekkil bir varlık olmayıp, gelişin bu varlıktandır.

 

Yaşamın sırları:

 

Rahat edip başını dinlemek istersen dünyanın yiyip bitiren tezgâhına takılıp kalma. Sen kendini bildikten sonra, kim sana ne söylerse söylesin kafana takma. Her şeyi seyrinde akıp giden bir süreç olarak gör.

 

Buraya gelip de benden feyiz almak isteyene, benim her şeyim sevimli, manalı gelir. Verdiğim sıkıntılardan da kaçmaz sabrederseniz ancak, feyiz alma durumuna gelebilirsiniz. Tabiidir ki, Allah sevgisi başta gelir, Allah sabredenlerle beraberdir. Burada da böyledir. Misal vardır.

Hak yolunda yürüyenler, saplantılarından arınıp manaya yönelirse, feraset yolunda anlayışı ve davranışları değişik olur.

 

Bir bakıma gönül deryasına destursuz, ruhsatsız, delilsiz girilmez. Bunun için bazı insanlar, destur alalım diye, sahte mürşitlerin, guruların, avutanların, peşlerine takılır yanlış yolda heder olup giderler. Çünkü insanlar arasında genelde öyle şeyhler vardır. Hatta öyle şeyhler vardırki, şeytan o şeyhe koşar. O şeyhler de bu insanları yanlarında tutmak için onlara bazı payeler verirler ve ‘Sen şifacısın, insanlara şifa dağıt, ama şeyhini unutma’ derler. Bunlara giden insanlar hiçbir zaman huzuru bulamazlar.Bir de, hiçbir şeye bulaşmayan, kendi içinde olan insanlar vardır, onlar da kısır kalırlar!

 

Bir taraftan da, gönlünde oluşmakta olan ve sana tam manası ile mal olmayan, hikmet, güzel duygular, manevi zevkler senin değildir, bir velinin hikmetidir. Onun kitabından, sözlerinden gönül biraz nurlanmıştır ama bu nur, Velidendir, Mürşittendir. Sakın bundan dolayı gurura kapılma. Bunu verdiği için Allaha şükret kendini hemen bir şey sanma!

Bu yolda tevazu şarttır.

 

Tevazu, hazmedilmiş ilim halidir.

Tevazu kemal halidir.

Tevazu,

Yükseliş halidir.

Tevazu, kanaat halidir, hoşgörü ve azizlik halidir.

 

**

Hidayete vesileyim âdeme

Hidayet fayda etmedi kendime

İyilikten kemlik gelmez kimseye,

Her güneş batışında Hab Mutluya

 

Akıl aklıselime

Gönül dengi dengine

Kimdir kendi kendine

Mutlu Haktır ehline

 

Tevazu ile doruk noktasında ulaşan kulluk bilinci, bizlere yüce yaratılmışlığımızı hatırlatır. Kendi kendine tapmayı önler. Ayrıca tasavvufi eğitim ortamında, bağlı olduğu mürşidin hikmeti muvahecesindedir.

 

İnsanın tekâmülü

 

Hür yaratılmış insana Rahmani ve zulmani ilham seçeneği verilmiştir. İnsan bu iki ilhamdan hangisine yönelirse, o hali yaşar. Dolayısıyla mükâfat ve mücazatta, kendi serbest iradesi icabını görür. Gönül gözü açılmayınca, gözün görmesi de, kulağın duyması da beyhudedir.

Bunlar açılmadan, insan aklı ile doğru seçim yapamaz!

 

Biz beden için Allah’ın yarattığı tabiatla( esmalarıyla) bir oluyoruz fakat Yaratanla henüz bir olamıyoruz. Esas olan, yaratılıştan Yaratana varmaktır. Hilkatten Hâlike varan ne kadar güzel insandır, ne kadar huzurludur!  Yaratık olmaktan yaratana ulaşmıştır. Çünkü insan için Yaratana ulaşma vardır!

 

Mülhime katında kaygı ve korku azalır, üzüntü olmaz. Fakat bizler nefsimizden feragat haline geçemezsek, nefsin basitliğinden kurtulamayız, onun esiri olarak yaşarız. Ruhsal zekâ tekâmülünün önemli bir yönü, gerçeği anlayabilmektir. Bu anlayışla, feragat edecek bir zaman gelir ki, nefsin esaretinden kurtulunur, ruhun yüksek hasletleri içinde yaşanır, her bakış latif bir görüşe döner. Hakkın nuru ile bakan Mutlu kişi, insanlardaki esrarı görür, zerrede ummana dalar. Hak yolcusunun ölümsüz menziline ulaşabilmesi için, birçok konakları bırakıp gitmesi gerektir.

 

Kulluk; emre uymak, korkarak Hakka yapılan ibadettir, Ubudiyet ise, zoraki yapılan ibadet değil, Hakka karşı duyulan sevgi ve zevkle yapılan kulluktur.

Allah diyen dilini mübarek tut!

 

Nefsi terk et gönlün varsa

Edepli ol aklın varsa

 

Hak, her varlığın aslıdır.

 

O, en kâmil tarzı ile âlemde tecelli eder. Her şeyin gerçek failidir. Hareket onunla doğar. Her an yeni bir surete bürünür. Bu mümkünât âlemi her an yeniden yaratılır ve yok edilir. Çünkü Zata nispet edilirse, bu bir gölge varlıktır. Bu âlem bir hayal ve hakikatin anlaşılması için geçici bir rüyadır. Bu rüya âleminde insan Yaratana daha yakındır. Külli varlık cüz-i varlıklardan ayrı değildir. Yani Allah’la kul arasında orantılı bir ilişki vardır.

 

Hakikat bir süreçtir ve bu süre içinde tecellisi ile sonsuzdur, ölü bir nokta değildir. Allah diridir. Her şey onunla diri görünür. İnsan nerede olursa hangi hal ve renkte olursa aralarında ilham ehli başkadır. Bu her din, ırk ve asırda da olabilir. Asırların geçmesi boşuna değildir. Dialekt (lehçe)tektir, öğretir. Asrın nesline, saygılı olmak lazımdır. Eskiye takılıp kalanlar, insanlığın ilerlemesine mani olurlar. Dinler ortadan kalksa, yeniden bu oluş örf ve adet süre gelse, yine bu âlemde insanlar içinde ilham ehli gelir ve başkadır. Fizik âleminde de yeni ehli keşifler olur. İlham insanın Allaha en yakın varlık olduğunu gösterir.

 

İnsan ilşkileri

 

Karşındaki ne olursa olsun, bir candır. Cana muhatap olmak bir lütuf, bir şereftir. Hele bu iki tarafında idrakinde oluşmuşsa keyfine payan yoktur. Ama içlerinden biri ‘ben’ diyorsa, orada nifak, kıskançlık başlar, huzursuzluk hâkim olur. Onun için iyi komşun yok senin. Komşun ne olursa olsun sen komşunla barışık ol! ALLAH lütufkâr olduğu halde, O’ ona karşı bile sinsice

asi sin, ondan komşunla barışık değilsin!

 

Veciz sözler

 

“Derdim bana derman imiş” denir. Burada dert cehalettir. Fakat cehalet, cahili hocaya, öğretmene vardırır. Öğretmen ona şifadır. İlim vererek derman olur. Ama Asıl cehalet, insanın kendisini bilmemesi ve kendine cahil olmasıdır.

 

Her fani için bütün günler sona gider. Son güne varıldığında, ölünen gündür.

Af etmek, ehli kemalin işidir. Kâmil olmayanın kemalde işi olamaz.

Dert ve musibet birdir. Kişi abartırsa katmerleşir iki olur.