El Vedud

Siz Mutlu Baba’nın, hikmet dolu sözlerine değil, onun nefsinize göre söylediği tatsız sözlere bakıyorsunuz. Tıpkı düz bir arazide yükselen, Erciyes dağına değil de onun eteğindeki küçük bir taşa bakıyorsunuz. Çakıl taşına takılıp da, arkadaki Erciyes dağını yok sayıyorsunuz. Böylece hikmeten gelişemiyorsunuz. Baba sizin gelişmeniz için nefsinizi horluyor.

Gönül birliği olmasa; sevgi olmaz, isterse akraba olsun. Bu Allah’ın Vedud esmasının kullarına lutfudur. Vedud esmasının tecellisine mazhar olanlar, sevginin adresini şaşırmazlar. Karı-koca arasında, aile fertleri arasında, sevgi esastır. Bu esastan habersizler, sevginin yönünde yanılmışlardır.  İlahi sevginin tecellisine mazhar olan bir insan, kendisi için istediğini, başkası için de ister. Hatta başkasının saadetini, kendi saadetine tercih eder. (Bu sohbette Mutlu baba’nın sevgili refikası böylece söz aldı).

Kan ve karın kardeşliğinden daha ömürlü olan gönül kardeşliği, Vedud isminin tecellisidir.

El Mâlikü’l-Mülk

Allah; yarattığı mülkü altındaki her şeyin varlığı hakkında, karar, ehliyet ve liyakatine sahiptir. O, mülkünü başkasından almaz, yaratır. O’ndan başka hiçbir varın böyle bir yetkisi ve ehliyeti yoktur. Mesela hiçbir mülk sahibi, hiçbir sultan, hiçbir karar mercii; mülkiyeti altındaki hiçbir şeyin var edicisi değildir. Var edicisi olmadığı gibi, yok edicisi de değildir. Onlar, onu elde ederken bedel ödedikleri gibi, onu elde tutmak için de bedel öderler. Elden gidince de güç ve kudretleri eksilir.

Ehli tefekkürün, idraki olarak gelişmesi, maddi varlığını kolayca elden çıkarması gibi değildir. Allah dışındaki bütün maliklerin, malik sıfatına sahip olmaları için, mülkün önceden var edilmiş olması şarttır. Onu ancak Allah var eder. İnsanların malik olması, hakiki malikiyet değil, mecazi malikiyettir. Zira gerçek malik olan Allah, hiçbir varlığa muhtaç olmaz. O yaratır. İnsan var olmak için de, varlığını sürdürmek için de El malik olan Allah’a muhtaç ve mecburdur. Allah’ın el Malik esmasının fiiliyatı, var oluşu meydana getirir.

Âlim, ancak Allah’ın esma ve sıfatı konusunda âlim olur. Allah’ın zatı konusunda âlim olan yalnızca Allah’tır. En olgun akıl, Allah’ı bilmekten aciz olduğunu bilen akıldır. Allah, ancak bildirdiği kadar bilinir. Peygamberler bile Allah’ın hakikatini, kendilerine bildirildiği kadar bilirler.

Vahiy, Allah’ı öğreneceğimiz ve tanıyacağımız en sağlıklı adrestir. Çünkü Vahiy, ilahi kelamdır.

Allah hakkında konuşmak için, kişi mutlaka bir rehber ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmalıdır. Allah hakkında yapılacak hiçbir akıl yürütme, kesin bilgiye götürmez. Allah hakkında yakin bilgi dururken; zanların peşine düşmek, zanların en kötüsüdür. Şu halde insan, Allah’ın kendini tanıttığı gibi tanımak zorundadır.

Her şey, Aziz ve Âlim olan Allah’ın takdiridir. Sabahın ve akşamın Rabbine sığınan, keşke her anında Allah’a sığınsa!

Merak keşfi, keşif inkişafı meydana getirir. Allah dilediğinin kapasitesini arttırır, bunda kulun istemesi, çalışması ve zora gelmesi lazımdır.

Gönül gördüğünü yalanlamaz. Yalan nefse aittir.

Allah’ı idrakten aciz olmak; idraktir.

Allah’ın kendisini göstermemesi, O’nun lutfundandır.

Zikir; tefekkürden gelir.

Elin emeğine değil, el emeğine bakın!

Allah’ın salâtı kuluna rahmetidir. Allah, müminlere, meleklere salât edin der. Salâtın 18. manası; asıl destek manasındadır.