El Hallak

Varlık kendi kendine var olmuş değildir, bir yaratıcı vardır, O da Allah’tır! Yaratık devamlı da değildir. Yaratık olduğu için, Allah’ın karşısında daima çöker, ölür. Yaradan güzel olduğu için ölenin yenisi doğar. Allah her an yenisini yaratır. İnsanda bu en güzel gösterilir.

Anı mutlaklaştırmak (an’a takılıp kalmak), başka an yok demektir. Bu da Allah’ın Hallak olduğunu bilmiyor olmaktır. Anı mutlaklaştıran, takılıp kalan Hallak’ı bilmiyor demektir ki bu da ümitsizliğe götürür. Saplanıp kalmayın! An daima değişir. Sen olduğun yerde sayarsın. Allah, daima yaratır hepsi birbirinden yenidir. İnsan varlığını sürdürmek için daima yenilenmesi lazımdır.

Allah kendine de kadirdir. Kadir, muktedir ve kabildir. Eski nesli öldürür, yeni nesli yaratır. Her nefes alış diriliş, her nefes veriş ölümdür. Zulüm, Yaratanı yaratılmışın yerine koymaktır. Hallak olan Allah, Âlimi mutlak olduğu için daima yaratır. Her yarattığında tecelli vardır. İnsan yaşama içindedir.  Bu tecelliye Ya rıza olur, ya da olmaz. Ama hayat tahakkuk eder. Razı olmayan huzursuz olur. Razı olan huzurdadır. Çünkü hayat her hali ile lüzumludur. Kolay ve zor insan içindir. Allah’ın zoru yoktur. Allah kolaylaştırır. Allah insana ne vermişse insan onu kullanır bu yüzden günah da işler, sevap ta işler. Asabi de olur, sakin de olur. Bunlar olağandır, ısrar kötüdür.

Allah ne yarattı ise o değerli bir varlıktır. İnsan bu açıdan bakmalıdır ki faydalansın. İnsan nefsine zulmeder. Nefs kayar, aslında nefs lütuftur.

Halik mahlûkta belirdi!

Esmaül Hüsna, Allah’ın yarattığı ile münasebetini sergiler. Yegâne, varlık onu sergileyen Allah’ındır. Kim ki Allah’la alıp verdi, o yaşamanın tadına vardı. En iyi mahlûku bildiren Halik olan Allah’tır.

Allah Arifi yarattı, sonra da onun gönlünde kendini yarattı. Halik mahlûkta belirdi. Beni her kişi, kendi zannında gördü, söyledi! Ancak Arif beni kendi hakikatinde gördü. Allah, Sureta ayna yarattı oradan kendine baktı. Aynadaki surettir, yalnızca bir suret!

Arif birçok şeyi Rab edinir, sonra da Rablerden hakiki Rabbe ulaşır. Oradan da Allah’a ulaşır, orada karar kılar. Arifin bu hali; ilmi ile idrak, müşahede ve görüş ile idrak, Hak ile idrak, yani mahlûktan Halik’ e idraktir. Bu da insanı Kamil’e verilmiştir.

Hidayete eren bir kimse, korku ve ümit zanlarından kurtulur. Hakkı gören göz, Hakkı söyleyen dil olur. Nefesi Rahmanı idrake döndüğünde Hu olur. İlahi nefesi, bedende yeryüzüne indirir. Hu o kimse anlamındadır ki, zat, öz, cevher demektir. Hak, ancak sensin demektir. Acaba bütün bunlar laf-ı güzaf mıdır?

Ne yaptığımı bilmiyorum. Ne yapacağımı da, öleceğimi de biliyorum. Bir takım olaylardan sonra, vücuda geldim, sonra da vücudu terk edeceğim. Bunda benim ne derece dahlim var, boyuna üzülüyor, boyuna seviniyorum. Dert, keder, sıhhat, afiyet, diri olmak, kaybetmek, kazanmak, bu da lafı güzaf mı?

Ölüm tadılır. Bilmem neden ölen kişi hakikati bilir, Hakikati görür, Hakla Hak olur mu?

Hakikat nedir?

Hakikatin gerçekliğine kavuşanda yalan yoktur, şaşma yoktur, yalnız hakikatin nuru vardır. Bu da nefsine ve Rabbine arif olmaktır. Yani ilmiyle ayn, Hak ile yakin olmaktır.

Hakikat diye, bir şey yoktur demek, Hakikattir, Her insanın dediği hakikat ona göredir. Görecelidir. Mutlak hakikat Allah’a aittir! Senin Allah demenle, O Allah değildir. O senin Allah’ındır. Kendini bilenin bildiği Allah, başka.

Sanata hayran, sanatkâra hayran, bu hayranlık, sanatkârı yaratana hayranlığa varmazsa puttur. Akaid (itikat olunan şeyler- ibadetle ilgili hususları konu yapan bilgi) Allah’a aittir. Bunu bilmek insanın hakikatidir.

İnsanı yaratan ve ona akıl veren Allah ona da icat verdi. Yaratmak; insanı yaratan Allah’a mahsustur. Ona akıl, idrak ve vicdan verdi. İnsan onları kendinde bir eder; duyar işitir, koklar tadar, bunların organlarını Allah yaratır ve faaliyetini de faal olanı Allah verir.

İnsan hayat planına teslim olmuştur. Bedenlenmekle kendi kaderini kendi çizmektedir ama Hakk’ın kanunlarının dışına çıkamaz. İnsan iç varlığın biraz farkına varsa da dış varlığı kavrayamaz.