”Şimdi sana ‘Allah var mı?’ desem, ‘Var’ diyeceksin.  Çünkü sana öyle öğrettiler.  Birileri öyle dedi.  Sen de bu yüzden öyle yoğunlaştın.  ‘Yok’ desem ne diyeceksin?  Varlığını nasıl ispat edeceksin?  Referans göster desem?”

‘Kuran böyle diyor’ dersin ama senden ne haber?

***

Allah’ın bize verdiği 5 duyguyu, hakkıyla yaşayabiliyor muyuz?

İşittiğin müzikteki nüansları fark edebilir misin?

Herşeyi, tadından farkına varabilir misiniz?

Gözünüzü kapatsanız, annenizi ya da sevdiğinizi eline dokunarak tanıyabilir misiniz? Parfümünü ya da teninin kokusunu tanır mısınız?  Veya bir kağıtta delik açılmış diyelim, sadece oradan bakan gözlerini görüyorsunuz.  Tanır mısınız gözünden?

Tanıyamazsınız.  Demek ki beş duyguyu hakkıyla yaşamıyorsunuz.  ‘İlham’ olan altıncı duygu nasıl gelsin ki?  Taş gönülde ne biter?

Altıncı duyguyu istiyorsanız, yavaş yavaş uyum sağlayacaksınız, deneyeceksiniz.

İlham, yavaş yavaş gelecek.

***

Zaman içinde, firavunluk peygamberliğe, peygamberlik krallığa, padişahlığa dönmüş.  O da cumhuriyete ve demokrasiye dönüşmüş.  Bitti mi?

***

Neden bu kadar eğitim görür insan?

İnsan, ancak yaptığı işle ilgili her detayı kendine vazife edinirse, lezzet yaşar.  Halbuki çoğu kişi mesuliyet almıyor.

Mesuliyet almak lazım…

Bütün dünyanın tapusu senin olsa, benimsemedin mi senin değil.  Kişi kendi öz yaşantısını benimsemiyorsa, muallaktadır.  Ev kiraladınız diyelim, benimserseniz ancak, tapusu sizinmiş gibi yaşarsınız.

”İnşallah’ kelimesini, insanlar öylesine söylüyor.  İşi ve mesuliyeti almıyorlar.  Yapmaları gereken şeyi yapmayıp, ona rağmen ‘inşallah’ diyorlar.  Bir müzik aleti alıyorlar, bir kenarda kalıyor.  Onu öğrenmek için çaba sarfetmiyorlar.  İşte bu, müsrifliktir.  Bu, ilahi sisteme uymaz.  Yani Allah müsrifi sevmez.

Dediğimiz gibi, mesuliyet almadan, benimsemeden olmaz.

***

Samimi olarak kendimize itiraf etmemiz lazım şimdi; bunları okuduktan sonra (ve sohbetlerimize katıldıktan sonra) halâ önceki halinizde misiniz?

Burası yani dünya ve onun küçük bir örneği olan dergâh ve mürşit, hakikaten insanların ufkunun genişlemesine hizmet eder.

‘Nasıl olsa yaşıyorum’ dememek lazım.  Kendimizi kandırıyoruz öyle dersek.  Burada hakikaten bir durak var.  Ama buradan çıkınca yine kendinizsiniz, kimse fikrinize zikrinize dokunamaz.  Çünkü o, iç aleminize aittir.

***

Samimi ol.   Sen neysen osun zaten.  Niye kendi kendine yalan söylüyorsun?

***

Biz yıllarca ölenin arkasından helva yiyoruz.  ‘Niye’ diye düşündünüz mü hiç?  Orada bir hikmet var oysa ki…  Yiyorsun ama sormuyorsun.

Helva, aslında oluşumun sembolü.  Oluşum; yağ, un ve şekerin tencerede kavrulmasından meydana gelir.

Adem’in, ana rahminde kafası, kolu, gövdesi, bacağı, gözü ve kulağı oluşur.  Çünkü doğacak alemde bunların lüzumu vardır.  Böylece ancak dünyaya doğuyoruz.  Dünyada da bunun gibi oluşmaların neticesinde bundan sonraki aleme doğacağız.  Ve bu, sürüp gidecek.  Hakikat, bu sürecin içindedir.

Herşey yavaş yavaş ve teker teker ekleniyor; şekeri, yağı ve unu.  Yaşarken benliğimize ve ruhumuza birçok şeyin eklendiği gibi.

Önce herşey tatsız.  Sonra ateş var, kavrulmaya başlıyor helva.  Bizim çile çekmemiz gibi.   Pişiyor yavaş yavaş.  Çevirenin nefesi ve muhabbeti var.  O şekilde pişerek kıvama geliyor.

Allah’ın nefesinin ve muhabbetinin bizi pişererek kıvama getirmesi gi.

Ölenin arkasından denir ki; ‘Hayatta şunu yaptı, bunu yaptı, kavruldu pişti, nasıl bilirsiniz?’

‘İyi biliriz, tıpkı yediğimiz tatlı helva gibi’ denir.  ‘Dünya kazanına geldi kavruldu, tatlılaştı, gitti.’

Cevr-i cefayı mı, seyr-i sefayı mı tercih edersiniz?

Cevr-i cefa getiriyor sizi buralara.  Burada hikmet-i ala var.  Algınız, mümkün olduğu kadar açık olsun ki, pürüzsüzce hakikat idrakına varınız.  Halbuki bazen sizler kaçamak yapıyorsunuz.  Bizler sizlere birşeyler sorduğumuz zaman, ‘Şuradan buradan öğrendiklerinizi söyleyin’ demiyoruz.

‘Sen’ neredesin?  Filan adam zenginmiş, sana ne?  Sen neredesin, sen?

Hakikat idrakında olsanız, hiçbir acı dokunmaz size.  Annenizi kaybetseniz bile dokunmaz. Vurdumduymaz olacağınızdan değil.  Annenizin gitmesindeki hikmet ortaya çıkar.

Sen eğer şıkıdamdaysan, diyelim ki sevgilin vefat etti; senin ızdırabın sonsuzdur.  Ama cevr-i cefadaysan, ‘sistemi ilahiden’ geldi, geçerli bir husustur’ dersin. ‘Zaten ben daha önce de böyle acılara aşinayım.’  O zaman, ‘Allah rahmet etsin’ dersin.

Şüphen olmasın, Allah rahmet eder.

***

Ünsiyet olmayınca olmaz, yol katedemezsiniz.

Sert olmayın.  Şekil alamazsınız, kendinizi teslim alamazsınız.

Tembel olmayın. Samimi olun.  Mesuliyet alın.  Beş duygunuzu hakkıyla yaşayın, altıncısına yol açın.

Fırının duvarları kızmayınca ekmek olmaz.