Allah neden BİZ der?

Vacip-ül vücud’dan zaruri olarak, mümkün-ül vücud zuhura geldi!

Bu âlem mümkün kabiliyetinde olmasaydı, varlığı imkânsız olurdu.

Bütün varlık, var olanda mevcut olduğu için, var oldu. (Allah onun için BİZ der).

Var olanın ilminden amil oldu.

Allah balçığa, ayağını bastı, mümkün-ül vücud, o ayakla mühürlendi. Mühür felki kendine aittir!

Ezelde tayin etmiş olduğu hükme göre, “Kûn” dendi, Kûn vücut buldu.

Her şey oldu ve dondu. İnsan spermi insan oldu, kahve çekirdeği kahve!

“Kûn feyekun” deyince, kıpırdanış başladı!

Ressam, bütün gayreti ile girdi o resme. Onu sevdi, benimsedi, şimdi terki zor bir alışverişte! Biz,

Hakk’ın gün gibi açık ve parlak yüzü ayan beyanken, Onu görememenin huzursuzluğu içindeyiz!

Dışarıya bak, bin bir nakşı gör!

İçeriye bak, Nakkaşı gör!

Aklı kül, aklı cüzle kesir oldu. Aklı külden seni ayrı koyan, cüz-i akıldır (Ben’dir)!

Can, cisimde bin bir şekle girdi. Cisimler sayısız, Can birdir.

Anlamadım! Başsız, ayaksız olana, bu iğreti ayak, baş neye?

Bir başsız, ayaksız aşkına; binlerce başlı, ayaklı zuhura gelir.

O, bizi (bu madde âlemi ile aldatmakla), aldanmayan kendinde, aldanma zevkini tadıyor. Zevki ve üzüntüyü kulunda tadıyor. Ana, baba da öyledir. En büyük zevk ve üzüntüyü, evlatlarında yaşarlar.

Faili mutlak olan Allah’ın işine akıl ermez! Hikmetini gözet! Anlayamazsın, fakat hayran olur, hayrette kalırsın.

Bak, o balçığa üflenmiş cevher, halitayı, (karışımı) ne hale getirdi? Ya balçıksız cevher ne haldedir bir düşün! Dört unsurdan meydana gelen bedenin yapısı, dört kollu çarmıh gibidir. Hz İsa, her halükarda, (çarmıh mesabesinde gördüğü bedenini) ilâhi adalete uygun bir şekilde, aslına, Maksadullah’a, tevdi etti. Halkın şimşekleri de onun yüzünden, üzerine çekiliyordu.  .

 

Bedenin seccadesi, topraktır, Canın seccadesi, gönül!

Ey gönül! Nefsinle öyle ünsiyet ettin ki, onun tiryakisi oldun, kolay bırakamazsın.

Öyle bir âlemdir ki bu âlem; burada gönül, nefsi okur.

Sen, teferruatı kıble edinmekten, özündeki kıbleye yönelmedin!

Sen, Özümüzde, canımızda, damarımızda, iliğimizde olan manaya bak ki,  Manabillâh’a var!

Eşya manadan hâsıl oldu, mana eşyadan dile geldi.

Beden bizden hâsıl oldu, biz bedenden ele geldik. Yani, beden bizden var oldu, biz ondan değil! Girdiğimiz ortamın kılıfına girdik. Feza adamının, feza kılıfına girdiği gibi…

Bizi icad eden Sensin, Ya Mucit!

İcadında bir aksaklık mı var?

 

Sen Allah, ben kul oldukça günahkârım!

Maddi iyilikte; hoşnutluk, mutluluk aramak, boş ve beyhudedir. Çünkü burası ne cennettir, ne de cehennem. Burası ikisinden de haber veren, geçici bir âlemdir yani rüyadır. Sen eğer, ‘sevinç geçicidir, ızdırap geçicidir, ölüm geçicidir’ sabrını edinirsen, bunların hiçbiri sende etkili olmaz.  Allah’ın Rahmeti gazabından ileridir. Belâlara uğraman, onun sana olan rahmetindendir.

Hal, düşünceden de ileridir.

Beş duygu kafada akıldan ileri, Yaratanda birleşmelidir.

Esas günah, Hak varlığının yanında, başka bir varlık görmektir.

Sen Allah, ben kul oldukça günahkârım!

Uyurken ne kâr var ne zarar.

Uyanıktadır, kâr ve zarar.

Acaba hangi hâl, hangi işe yarar.

Ne eylemeli, nasıl etmeli karar.

 

Aşk

Aşk, gönlün yüksek halidir. Korku, nefsin emareden kurtulması işidir!

Gönül öyle bir harp meydanıdır ki, oradaki ben çarpışır durur. Ta ki ego, hakiki egoya varsın.

O zaman harp meydanına da lüzum kalmasın.

Gönül kadehini lebalep yani ağzına kadar HU iksiri ile doldurmazsan, beden sarhoşusun.

Allah nurunu bütün ruhlara öyle saçtı ki; bazı ruhlar, nur cazibesine tutuldu, aşkla nara düştü de “hamdım, piştim, yandım” oldu.

Aşkın teşrifi ile oldum âşık

Bilmem, kim çağırdı da oldum âşık?

Aşktır, ölüyü diri eden

Aşktır, diriyi ölü eden

 

Veciz sözler

Esma-i Hüsna çoğuldur,  99,  Onu,  Tek’i söyler!

Sen deryadan bir katre olduğun için sende de med-cezir var!

Nefis, her şeyin hâkimi olmak ister. Bu yüzden de her şeyin, mahkûmu olur.

Defineler, viranelerdedir. Defineyi viranede ara! Viranede bulduğun define, nice viraneyi saray yapar! Bizim gönlümüz, define yüzünden viraneye döndü.

Erlerin işi, açık ve sıcaktır. Mürailerin ki yani riyakârların işi ise, hile ve tuzaktır.

Aşağılık kişi, dervişlerin sözünü bir saf kişiyi aldatmak için kullanır.

Şiddet karanlıktandır. Akıl fotoğraf makinesi gibi, sureti çeker. İman röntgen makinesi gibi, içi (Batın’ı) çeker.

Tabloların var, resim sergin var. Ben öyle bir ressamın sergisindeyim ki; sunu senin serginde, O serginin içinde.

Edep ya Hu…

Bu ölünün; ad, san, ar, hayâ sahibi olmasına ve öyle kalmasına denir.

***