Akıl gönül marifetini kavrayamaz.

Mutlak vücutla yani ölümsüz varlığınla olman için aklı bir tarafa bırakmak gerek. Çünkü akıl gönül marifetini kavrayamaz.

Kendini bilmek, yokluğunu görmek ve Hakkı Tevhit eyleme ilmine sahip olmaktır. İşte ilmin gayesi budur. Tevhitten maksat da her yapılan şeyi Allah’tan bilmektir.

Sıratı müstakim ameldir. Hakkı görüp ona göre harekât eylemektir.

Şahsiyetin gelişiminde mürşidi kâmilde ihtiyaç vardır. Dünyaya gelmekten maksat, kemale ermek için Kâmil insanı bulmaktır. Bu hususta mazeret makbul değildir. Dünya gelmekten maksat budur. Benim evladım ailem var, onlar ile meşgul olmam onlar için çalışmam lazımdır da desem yine mazeretin makbul olamaz. Evladın ve ailen olduğu için yemek yemiyor musun? Şu halde ruhunun gıdası içinde çalışman onu aç bırakmaman lazımdır.

Allah aklı eşya âlemini iyi kullanması için vermiştir. Yoksa akıl Rubibiyet sırlarını idrak için değildir. O, ölümsüz ruha aittir.

Rahat ve mutlu olmanın sırrı nefise verilen mücadeleye bağlıdır.

Kamil insanın dünyayı benimsemesi gelenin Allah’tan geldiğine şüphesiz uyması ve hayatı anlamanın yolu budur.

Sevdiklerin, beğendiklerin için herhangi bir yardımda, fedakârlıkta bulunduğun zaman sakın Allahsız olma. Allah’ı hatırla. Allah sana da sevdiklerine de senden daha kollayıcıdır.

Yalnız sana kalırsa onlar sana asi olurlar.

El Hâkim, zikri çekilirse, insanı öfke ve kızmaktan alır.

Dünyanın insana, insanın dünyaya ihtiyacı vardır. Zikirden uzak kalanlar Dünyanın insana olan ihtiyacını karşılarlar.

Daima Allah’la olmak, başka, Allah’ın yarattığı Dünya ile olmak başka. Akıl, nefsi ve eşyaya değer verenler başka.

Allah seni güçlü yarattığı için nefsine mağlup olmadın. Nefsine mağlup olanların da nefisleri güçlüdür.

Zandan kurtulmayı diliyorum. Zan, şüphedir, anlamamadır. Sersemliktir. Göğsümü aç ve nurlandır. “Beni ateşten uzak et, vücuduma sıhhat, gönlüme afiyet ver, nurlandır” diye dua et.

Allah’ın nimetleri Allah’ı anmak içindir, sayısız nimetler. Elden alınınca, anlarız. Bu nimetleri vereni unutursak, huzursuz oluruz. Huzur Allah’tandır. Şart Allah’ı anlamaktır.

Temiz güzel ve yakıştırılmış bir biçimde giyinen, aynada kendini beğenir ve sevdiği gibi biri onu böyle güzel görünce gözlerinde gülümseme olur. Bu da senin için daha canlı yansımadır.

Sabır çirkini güzel eder. Acıyı tatlı, manasızı manalı eder. Sırları çözer. Cahili âlim yapan, sabırla çalışmaktır. Bu âlemde hiçbir şey tesadüfe dayanmaz, her şey bir gayeye o gayeden daha yüksek, daha üstün bir gayeye ve neticede her şey tek gaye olan tevhide yönelmiştir. İşte yekpare bir kaside gibi olan tabiat bu gayenin hakikatten tek olduğunu ispata kâfidir. (Tek ve bir bütün yani Ahad olduğunu).

Bir takım hikmetlerden ve hakikatlerden bahis ederken, ben Hikmet ve hakikatlerin icabı üzere, hareket etmekteyim, bu yaradılışımın icabıdır. Tasavvuf yolu, edep yoluna girmek demektir, edep ise göz ile haktan başka bir şey görmemek, lisan ile hiçbir şeye itiraz etmektedir.

Tasavvufun gayesi, insanı rabbine kavuşturmaktır.

Felsefe ile tasavvufun arasındaki fark şudur. Felsefe akla dayanır. Tasavvuf hikmete dayanır. Yani felsefe zan ve vehim yolu, tasavvuf ise hakikat yoludur. Filozoflar içinde hakikate ermiş bir kimse yoktur. Çünkü bunların bilgilerine ve bildiklerine akıl delil olmuştur. Akıl ise mahlûk olmak hasebiyle, kendi üstünde olan hakikatleri idrak edecek kudret ve kuvvette değildir.

Ömrünün uzun olmasını Allah demek için dile, bunun için her şeyin Allah’tan geldiğini bil, hikmet ehli ol.

İnsan kendi felaketini kendi hazırladığı gibi saadetini de kendi hazırlar ve dolayısı ile hazırladığı hayata müstahaktır.

Zerre kadar hayır işleyen hayır bulur. Şer işleyen şer bulur.

Senin geçmişin geleceğini hazırlar.

Hayat kalbin zikri içinde, devamında güzeldir, cehaletin basitliğinden kurtulup ilimliğe yönelip, değerini bulması, ikilik ve keşmekeşten arınıp hikmet içinde karışıklıktan kurtulmasıdır.

Allah’ın ilahi zikri dışında olan her şey insanın aleyhinde olan şeylerdir.

Mürşidin sohbetinde olmak, onunla olmayı kesin arzulamak, o zaman nerde ne halde olursa olsun mürşitle Allah’ın sohbeti ile olmak yani daima zikirde olmak. Zikir Allah’ı anmaktır.

Allah’ın zikri ile olmayanla mürşidin ilgisi olamaz. Allah’la olmayı dileyen mürşitle olur.

Sokrat

Sokrat daima “Ben size Allah’ın emrini tebliğe memurum” derdi ve “Her zaman bir melek gelir, şunu şöyle yap, bunu böyle yap diye emirler verirdi ama beni idama mahkûm ettikleri vakit o melek gelmedi. Anladım ki Allah’ın rızası bu yoldadır”.