El Hamid, yegâne övülecek olan, Allah’tır. Hamd, O’na mahsustur. Şeytana küfür edeceğine, Allah’a hamd et!

Şükür etmek, nankörlük etmemektir. Verilene şükür, hamd etmektir. Verilse de alınsa da hamd etmektir; Allah’a mahsustur. Su içtiğimiz zaman elhamdülillah dersek, maddi âlemin ötesindeki her şeye hamd etmiş oluruz. Orada zaten hamd vardır.

Şükürsüzlük, verilene şükretmemektir. Verilene şükretmemek nankörlüktür.

Hamdü sena etmek, Allah’ın verdiğini rıza ve sabırla beklemektir. Her halim, her olay bana ikramdır.

Rıza, Allah’ın vermemesine razı olmaktır.

Allah’a hamdü sena olsun ki, her istediğimi bana vermediği için de hamd olsun, gaybı bilmememiz, Allah’ın bize lütfudur.

Hamd et ki Allah daha iyisini versin, nankörlük etme! Salih amel, salaha feraha götürür.

Allah’ın alıp vermesi de lütuftur, bunu anlamak ta. Lütfu âlâ, hamd etmeye hamd etmektir.

Allah’ın verdiğini bi-hakken kullanmayan, amelen hamd etmiyor, demektir.

Sağı solu nimetle dolu olduğu, halde bunu görmeyen asıl âmâ budur, yoksul budur.

Allah’ın yaratıp ortaya çıkardığı şeyler, övülür, çünkü onları Allah yaratmıştır. Övgü, O’na gider.

Her şeyi öven saygı duyan, onu yaratanı övmüş olur.

Bir resmi övsek, sanatkârı övmüş oluruz. Sanatkârı övsek, onu yaratanı övmüş oluruz. Mahlȗk’u övsek, Halîk’i övmüş oluruz.

Mala bağlanmak, mala mal olmaktır. Dünyanın zengini ahiretin fakiri; dünyanın fakiri ahiretin zengini olacaktır.

Müstağni; yani malı hiç olmayan veya malı olduğu zaman ona değer vermeyen zengin, yani aç kalacağım diye korku çekmeyendir.

Allah zengindir, Halimdir. Mutlu gönülde zenginsin, halim olmayı da, Âlim olan Allah’tan dile!

Biz yalnızca, yalancı benliğimizin bilincindeyiz. Gerçek benliğimizin değil. Yapılması gereken, gerçek benliğimizi yani sahici benliğimizi gün yüzüne çıkartmaktır. Bunun yolu da ölümlü varlığa ait olan ve benliği gizleyen çeşitli unsurları, gözler önüne sermektir. Tüm zikri uygulamalar, gerçek benliği meydana çıkarır.

Allah’ı zikir, Allah’ın vahyidir. Allah vahyi, insanlar amel edinsinler diye indirdi. Onlar, yalnız okudular.

Zikir bize benliğimizi bildirir mi? Evet, önce bedenin yapısını anlamak gerekir. Maddi bedenimizin, beş ayrı boyutu olduğunu görürüz. Bu toprak, su ateş ve hava dendi. Bunlar bilimsel kavramlarla değil, yalnız hem hal olanların dilinde; anlamlı hale gelir.

Allah’ın zikrini yapmak, ona açık olmayı sağlar ve Allah ona yardımcı olur. Bu insanın gönlünü ferahlatır, huzur duyar ve bundan daha geçerli bir şey yoktur.

Zikirden her alanda kazanç sağlandığını insanlar bir görebilseler, bununla yalnız nesneler değil, yalnızca vasıflar ve yetenekler değil, asıl olan Allah kazanılır. Allah zihnimizi açıyor ama zihnimizi yaratana değil, yaratığa verdiğimiz sürece, O’nun bize söylediklerini duyamayız. O’nun sesini duyunca, her şey bize yol gösterecektir.

İnsanın kendisini bilmesi aşamasında, zihnini keşfederek, zihinini sıkı bir incelemeden geçirirse; onun akıl, hafıza, düşünce, duygu ve ego gibi beş ayrı nitelikte olduğunu anlar, yaşar ve onun bir yüzeyinin bir de derinliğinin olduğunu görür. Ona göre akıllıca yaşarız. Allah onu kendi yararımıza olmak üzere bizi idare eder, aşırı gitmeyiz.

Akıl, irade ve vicdan, üflenen ruhla, insana verilmiştir. Suphan Allah, elhamdülillah, Allah’u ekber, kelimeler; Allah’tan gelir, insanı yükseltir.

Beş duygumuzdan hasıl olan düzeneğin, sırlarından cahil oluşumuz, gücümüzün nelere yeteceğini engelliyor. Oysa bunu bilince ben, ne bu bedenden ne de bu zihinden ibaretim. Ben bu iki düzeneğe sahip olan insanım, onların yararına kullanabilirim. Sonra bu kimin diye, düşünmeye başlarız.

Hayatın ihtiyaçları ve doğal eğilimlerinin her birinin, bu beş cevherle ilişkili olduğunu anlarız. Böylece insanın (Ben) dediği varlığın hepsi de dış dünyamızdan ödünç. Beş cevherden oluşan bir düzen içinde olduğu bilen ve derin düşünen biri, kendisinin aslında bu beden olmadığını anlar. Benliğin başka, bedenin başka olduğunu; binde bir insan anlar.

Ehli hal olanlar; beden kafesinin denetimini ellerine alanlardır; onlar bu makinanın mühendisleri gibidir ve tıp muacesinde tamire de kalkarlar.