Tevhid, Vahid, Ahed

Bu dünya âlemi, kesret âlemidir. Kesrette “Tevhid, Vahid, Ahed” özlemi çekilir.

Tevhit; yaratanın bu çok asarından onu birlemektir. (yarattıklarında Allah’ı birlemek)

Vahid;  Allah’ın yarattığını (varlığı) birlemektir.

Ahed; bin bir parça görünen varlıkla, mananın; kayıtsız, şartsız her halükarda bir bütün olduğunun idrakine varmaktır. Bu kesret âleminde pek çok görünen insanın da, tevhit bakışında, Âdemde bir olduğudur.

Bu insan idrakine sunulmuş, kesrette Vahdet, Vahdette kesretin aşkındandır.

Allah; evveli, ahiri, zahiri, batını, şeksiz şüphesiz var olandır.

Allah, varlığı var eden mutlak eylemin ta kendisidir!

İnsanoğlu, yok tabiatlı var görünen yüce mahlûktur! Bu eylemi her zerre ve hücresinde hisseden bir insan, onun varlığını ispata kalkmaz ve onu asla tarif edemez. Allah’ın varlığını ispata kalkışmak, aklın altından kalkacağı bir iş değildir. Esasen akıl, tasavvurdan alınan bilgidir. (insanı yanıltır)

Bu beden âlemine, Allah beni bedenli gönderdi.

Bedenin zevki ve dostu; eğlence, heves ve şehvettir. Aşırı gitmemek şartı ile bu âlemi yaşama imkânı ve erkânını veren Allah’a, hamd-ü sena ile uyarım ve mecburum. Özüm de, bunları bana verendedir.

Bu beden âleminde ruh, özgürlük ister. Ruhun özgürlüğü, herhangi bir etki altına girmemesidir.

Etki altına girmek, onu sıkar. Müstakil olması Onun birliğindendir.

 

Kesafetten letafete dua ile varılır!

Kesafetin zıttı, letafettir, yani eşyaya göre şeffaftır. LATİF esmasının anlamı; sınırsız lütuf ve kerem sahibi Allah’tır. Görme ise, beşeri düzlemle yani beşeri hayat ile sınırlıdır. Eşya gözü (yani göz yapımız yalnız bu dünyayı, maddesel varlıkları) görür. Ama ahret farklı bir durum ve düzlemdir. Ahiret, zamanın ve mekânın dışında, başka bir mekân âlemidir. Fizik gözü sınırlı olduğu için Allah’ı göremez. Allah sınıra, eşgale sığmaz.  Fizik gözü, Allah’ı fiziksel görmek ister.

Bu varlıktaki, bilhassa insandaki eşya gözü Allah’ı göremediği için, Allah’ı idrakten aciz kalır. Bu acziyetten O’na sığınmak, O’na dua etmekle kurtulunur.

İnsanın yaratana yönelmesi dua ile olur. Dua Allah’tan istemektir.

Ne istediğini bilmeyen dua edemez. Yani idrak ve irade sahibi olmayan ne istediğini bilemez. İstemek, şuur sahibi ve insan olmaktır.

Allah’tan istemenin esası usulü ve adabı vardır. Fatiha suresinde ‘Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz’ diyoruz. Yani ‘Allah’ım,  biz senin kulunuz, sen yüce sultansın ve yalnız senden isteriz’ ayetini tekrarlarken, biz bu duamızla Allah’a kul olduğumuzu gösteririz.

 

İlmin rütbesi, bütün rütbelerin üstündedir.

Allah’ın varlığı dünya ve ahreti kapsar, insanın en büyük merakı da, en büyük olana kavuşmaktır.

İnsanın Allah’ı görmeğe merakı da bu cümleden özetle; Dünyada Cemalullah’ın hayaliyle, O’na kulluk etmek ve ahirette O’na nail olmayı istemektir.  Ama O’na ilim ile yaklaşılır. Allah, sergilediği ilimle görülür.

İlmin rütbesi, bütün rütbelerin üstündedir çünkü Allah Âlim-i mutlak’tır.

Halik-i Mutlak olan Allah’ın yarattığı her şey, ilmidir.

Marifet bilginin hazmedilmiş şeklidir.

Ön yargı saptırır. Cehaletten kurtuluş da ilimledir! Fıtri yapıyı ele almaktır.

Bir amelin, emeğin karşılığını vermek nasıl lazımsa, ilim elde etmek için de emek sarf etmek gereklidir. Emek sarf edenlere saygı ve değer verilmesi gereklidir. Herkesin amelinin rehini, kendisidir. (herkesin amelinin vebali kendisine aittir ) Allah bize verdiği iradeyi sayar, emeği değerlendirir.

 

Ölüm hayatın bir gerçeğidir ve kaçınılmaz bir sondur.

Allah’a kurban olmak, cihana sultan olmaktan şüphesiz daha üstündür. İnsan ne olursa olsun HAY uğruna ölür. Herkes dirilik uğruna ölür, Allah daim diridir. Bu dünya ölümlü, fakat ilimlidir. İlahi ilme vakıf olan, benliğini boş arzulardan kurtararak dünyaya ait bütün sıkıntı ve musibetlerden de kurtulur.

İnsan için mühim olan ölüm halinin nasıl olacağıdır ve ölüme hazırlanma vardır. Akıbet hakikatin tecelli etmesidir!

 

Mürşit

Mürşit olmasaydım, mürit olmak isterdim. Mürşit mühim, mürit ehemdir.

Mürşidin elinin içi öpülür. Çünkü onun elinin üstünden çok, içi temizdir.

Seni gafletten uyandırmakla vazifelendirilmiş mürşitler, seni hakikat huzuruna sokmak için, sarsar, titretir, seni huzursuz eder, sana sorgulamayı öğretir, seni ikaz eder, böylece sana ‘uyan gafletten uyan der’. Hatta bu yüzden taşlanırlar ve dışlanırlar. (Veli olmaz kimse taşlanmayınca). Gerçeği söyleyen taşlanır.

Uyutan hocalar; size hikâye anlatır, menkıbeler uydururlar, size ninni söyler ve sizi gafletin daha derinine sokarlar. Siz de bundan hoşlanırsınız. Televizyonlarda uyarıcıya değil, bu gibi masalcılara yer verirler, dolayısıyla kitlelileri ekrana çekerler, reklamlara girerler ve reytinglerini arttırırlar. Bu da basit hayat ve sisteminin icabıdır. Hâlbuki gerçek mürşit genele değil, özele hitap eder.

Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ahulu aşı

Yağ ile bal ede bir söz

Yunus Emre

 

Veciz sözler

Esas din, ilahi sistemi bilmektir. Akıllıların kabul etmedikleri dini, akılsızlar kabullenir.

Kamil insan olmak demek; en huzurlu yaşamak, yakınlarını ziyaret etmek, onlar kendisini aramasalar da onları aramak, onlara hayırlı ve müjdeli haberler götürmek, kusura bakmamak, kendisini zora sokanlara ikramda bulunmak, kendisine kötülük yapanları dahi af etmektir.

Verdim hepsi bitti, Allah’ın vergisi biter mi? Yarabbi beni vahyin ışığında tut, ilhamını lütfet!

Allah için zorluk, Allah için olmayan zorluk vardır. Allah’ın yolu yokuşlu, inişli çıkışlıdır. Dümdüz yokuşsuz olandan kork!

Her musibetin arkasında bir iyilik vardır.

Durup düşünmek, tefekkürdür. Hele durun bir düşünelim. Düşünmek, aklın bir yer edinmesidir. Yersizlik avareliktir. Kendine ait bir yerin olsun.

Başkaları ile uğraşan kendini ihmal eder.

Haset eden; Allah’a sen kime verileceğini bilmiyorsun, ona değil bana vermeliydin der. Allah’ı tenkit eder, dolayısı ile haset eden ateş içindedir.

Bana musallat olan vesveseden, sana sığınırım.

Gönül çalabın tahtı

Çalab gönüle baktı

İki cihan bedbahtı

Kim gönül yıkar ise