Tefekkür ve tembellik üzerine…

‘Biz herşeyi sudan yarattık’ der.   O kupkuru toprağa su karışmazsa,  ondan can olmaz.

Tembel, ‘tenperver’dir; yani ‘tenine düşkün’.  Sişmanların bütün damarları yağlanır ve daralır. Bir de beyin tembeli vardır. Allah tembel olanı sevmez. ‘Sizden hareket, bizden bereket’ der. ‘Bu sıralarda Alzeimer hastalığı çoğalmış’ diyorlar. Tefekkür yoksa, beyin tembelse; Alzeimer hastalığına da yol açar, başka hastalıklara da.
Hareket etmek, bütün organları kuvvetlendirir. Ayak yere bastığı zaman bütün iç organlarla irtibatı var. Devir-daim olmazsa, kan gitmez ayak parmaklarının ucuna. Ve çürüme oralardan başlar. Oraya kan gitmez ama aslında can gitmez.
Kan gitmeyince, can çıkar. İşte o zaman kokar beden. Kim olursa olsun, ne olursa olsun, kokar. Canı uyanık tutmak, iştirak etmek lazım.
Niye?
Çünkü Allah’ın dediği olur.   Mevsimi gelmeyince meyve hamdır.  Mevsimi gelecek. Anlasak, yerimizde duramayız. Başka hiçbir şeyin önemi kalmaz, ne yediğimiz yemeğin ne de hastalıkların. Bir anda şad olanın mevsimi olmaz. Her şey sonra anlaşılacak, şimdi anlaşılırsa kıyamet kopar, bu alem biter. Hayret alemidir bu alem.
Suret ve dünya adaletine bakarsak; burada 4 kişiysek ve bir elma varsa dörde böleceğiz. Ama ilahi adaletin elmasının üçü onlara biri bize. Diğerlerine bir şey yok. Neden?
Çünkü gayret ve istek varsa verilir. ‘Senden hareket, benden bereket’. Müspet; aklın erdiği iştir. Ruh ise tefekkürdür. Tefekkür ile, istediğin olur çünkü ilahi çizgi ile paralel gidersin, zıt gitmezsin. Tefekkür olmadığı zaman hastalıklar başlar. Tefekkür edersen, Allah söyler.
Ehl-i tasavvufun bir anlık tefekkürü, bin yıllık ibadete bedeldir, attığı adımlar bile ‘Allah’ der.
Allah der ki: ‘Ben, bu alemi bir nizam içinde tutuyorum, sen o nizama uy.’ Dünyayı cennet gibi yaşayamayan bundan sonraki alemi de yaşayamaz. Burası öğrenme yeri.
Yarabbi ayan beyansın ama nasıl saklanıyorsun? İstediği kadar gizli olsun; sırrın tecellisinde bir işaret vardır. ‘Ah’, aşıkın dilinde ‘Allah’tır. Allahın yarattığı her şey haktır, hiç bir şey abes değildir.
İnsan aklı, varoluşu anlayabilseydi varolamazdı. Allah, insanı varlıkların en yücesi olarak yaratıyor. Sonra sürece sokacak ve seni bekleyecek. Çocuğa çok faydalı olan balı, çok küçükken verirsen, bağırsakları yapışır.   Biz hazır olmadan bize hiçbirşey verilmez. Kişi, hissettiği nispette yaşar.
‘Sen’ yoksun, ‘Allah’ var. Hakikatte ne ‘sen’ var, ne de ‘ben’. ‘Sen’, eşya gibi aklî, naklî ve hıfzîsin. İlm-i billah, arif-i billah Allah’tandır.
Cümle eşyadan seni gören aşıktır. Sen de aşık mısın? Her oluştan ‘Allah’ diyebilir misin?  Şu görünen suret-i alemin sıfatı Allah’tır. Sen hiç Allah’a selam veriyor musun? Dağa taşa, geçtiğin yollara?
Hazırsan, talep ediyorsan, muhakkak gelecektir.
Allah, ilmini sergilemek istedi. Dağ taş kabullenmedi, Adem’e yardımcı oldu. Cahil ve zalim olan insan kabul etti. Ancak cahil bir varlık, sonsuz bir varlığın ilminin ihtiyacı içindedir.
Taş, toprak canlıdır ama en dun varlıktır. Nebat, ondan daha canlıdır;, çiçek açar, koku verir. Hayvan, ondan daha da canlıdır; muhabbeti sever, sevmeyi sevilmeyi bilir.. İnsan da hayvandan. İnsan-ı kamil de insandan. Yüce yapısını, canını kanını, insanda gösterdi Allah. Akrep, böcek, yılan, boğa, köpek, kokarca, yarasa ve diğerleri, insanın huylarının alternatifidir. İnsanın halet-i ruhiyesinin, insandaki yaratılışıdır.
Izdırap nedir, mürşid-i kamile sor cahiller arasında. Herşey dile gelmiş bize Allah’ı söyler. ‘Amâ’, tasavvufta ‘kör’ demek değildir; ‘Allah’tan gayrıyı görmeyenler’ demektir.
Sen kitabullahsın ey gönül, sendedir cümle ilimler.   Gönül hanesi muhteşemdir. Beş duyumuzu layığı ile yaşarsak, altıncı duyu yani ilham başlar. Gelmezse, sen tekrardan ibaretsin. Sen cevhersin, ruh cevherdir. Onun eksilmesi yoktur. Allah eksilip çoğalır mı?
Bizim yaşamamız ve ötesine geçecek olmamız, beş duyunun tevhididir. Bu kulak, ama işiten Allah. O, bu gözden çekilirse görür mü bu göz, bu kulaktan çekilirse duyar mı bu kulak?
Her işin yolunda gidiyorsa olmaz ki.. Allah, seni yüce yarattığı için uyarır. Herşey iyi giderken, bir hasta olursun; işte o uyarıdır.
Yüzümüzde beş duyumuzun dördü var. Görme, işitme, tat alma, koklama. Ne kaldı? Temas. Duada yaptığımız, ‘amin’ derken, elimizi yüzümüze sürmemiz; beş duyunun yüzde tecellisidir. Bir de altıncısı yani ilham gelirse; işte ‘O zaman beni sorma, ben bende değilim. Bir ben var benden içeri.’
Bizim birbirimizde hakkımız var. Hakkımızı ödeyemeyiz. Ve, Allah’ın bizde, bizim Allah’ta hakkımız var. Biz Allah’ın hakkını ödeyebilir miyiz?
Her şartta sabret de gör! Oğlun, gözün gibi baktığın oğlum, on yaşındaki oğlun; öldü!    ‘Eyvah’ değil mi? Ama esas, o kalsaydı görürdün!
İki tane oğlun var. Çok dikkatli yetiştirmişsin. Onlardan darbe aldığın zaman dönersin Allah’a. İşin, gelirin, sıhhatin yerindeyse, yüzün gülüyorsa; istediğini almışsındır. Dünyadan istediğin sana verilmiştir.
Hüzünlünün yüzüne, Allah bakar.