Allah’ın ilmiyle, mahlûkatın ilmi arasındaki nisbet nedir?

Önce ibadet, sonra ubudiyet, daha sonra ubadet gelir. İbadet; mücadele edenlerin, avamındır. Ubudiyet; meşakkat çekenlerin, havâsındır. Ubadet; müşahede edenlerin, hasûl hasındır.

Dergâh; merdanî Hüdâ’dır, talibi arifanedir. Bu dergâhtan gidenler, tenzile uğrarlar.

Edeple adam olmayanlar, büyük huzura gelemezler. (Çünkü edep Ya Hu)

‘’Yarab, bizi kovarsan düşmanların sevinir, dostların mahzun olur; ne olursun dostlarını mahzun etme.’’

Suçum ile, senin keremine baktım; gönlüm ferahladı. Kudrete baktım, Cemâl Celâl’e daima galip. Nur, her an zulmetin fevkinde; elbette bu gözümün yaşı beni rahmete sürükleyecektir.

Mürşit’in işlemiş olduğu işten sebep sorulmaz (mürit tarafından) ama mürite Mürşit tarafından sorulur çünkü Mürşit öğretmendir. Mürşidin konuşması, kelâmı kibardır; o da Kibriya’dan gelir; saygılı olun.

Seda ve harften olan vahiy ve ilhamın tecellisi; zahir havâs ile idrak olunamadığından; avam, vahiy neymiş, ilham neymiş diye inkâr eder, münkirdir. Benlik sahasında dolaşan, nefs putuna tapıp ilhami zevke çıkamayanlar; ‘biz neden olamıyoruz’ diye adâvetlerinden, haset ateşinde yanarlar, gam boyasına dûçâr olurlar.

Allah’la olmak, daima ihtiyaç içinde olmamızdandır (Muhtacım Yarabbi her anına, her demine). ‘’Belalar, dertler seni bana muhtaç eder, ancak bu hâllerde bana sığınır, bana yaklaşır, ‘Yarab, Yarab’ dersin.’’ Bu sana lütuftur.

Huzurla huzur bulunmaz. Huzursuzluğun sonunda, huzura varılır.

 

Manevi varlığında idealin nedir?

Kerhen yaptığın işler, seni kerhen yaşatır.

Ruhun ahvaline; kimin haddine düşmüştür ki; vakıf olabilsin. O zevk; ne söze gelir, ne harf kalıbına girer ki; anlaşılabilsin. O senin tecelliyatındır.

Ruh ruhu, aslına rücu için kovalar.

Nefs bir aşk oyunudur, bu oyun mahlûkta sürüp gider.

Hilkatte remz oldu aşka, Leyla Mecnun elestten gelen aşk. Kul âşık, Hu mâşuk oldu.

Âşık ile maşuk arasındaki öyle bir ince iştir ki, akla o kapı kapalıdır. O kapının aralığından koklayanın; dimağından, canından o koku bir daha çıkmaz.

Boşunadır, taşa tohum ekme, taş gönüle sevgi ile bakma; gönül Hakk’ın yeridir, yabanı oraya sokma sakın.

 

 

Kim kime ne desin
Bilen kim o desin
Kim ki Mürşid O desin

MRM

 

 

 

Bir adam bulamadım, hak sohbet edem
Bir güzel göremedim, gönlümü verem
Yıllar aylar geçer de, dem nedir bilmem
Yalan dendi yalan, var sen de oyalan.

MRM

 

Bak ayvasına narına
Denizine deryasına
Bilmem ki neyin nesine
Hevesine cilvesine.

MRM

 

 

Bir çift göz ki
Gönlün penceresi
Hilal kaşlar
Nefes kesesi
Nokta gamzesi
İnci dişler gülümsemesi.

MRM