Fakir yani yoksul nedir? Bu yoksulluk nedir? Fikri ve zikri maddiyata bağlanmamalıdır. Bunlarda fakir olan, Allah da zengin olur.

Tasavvuf; ilahidir ve insanlığın aczine yetişen bir ilahi sohbet manzumesidir. Hikmet sırrının zevkini vererek insanlara bu âlemde bir nefestir; ruhun gereğidir.

Hakikat; kitaplarda olmaz ve anlatılamaz. Baba sohbetler yapar, seminerlerde konuşur. Onun bu konuşmalarını yazıya alır, Mutlu babanın sohbetleri diye yayınlar ve kitaplar haline getiririz.

Ehli tasavvuf yiyip içebilir, çalışıp oynayabilir. Uyuyup kalkıp çarşıda ticaret yapabilir ama Allah’ı bir an bile unutmaz. Mürşitteki talim de, mürşidi ve ondan yüce Allah’ı hatırlatır.

Doğru yapılan her zikir, ilahi bir fikirdir. Zikri neyse, fikri de odur denir. Asıl cehdi zikirde, kalp ve zihin Allah’ta tevhit olur. Bu zikirler hafi ve cehdi olur.

Nefes ilahi bir zikirdir. Ruhla maddeyi birleştiren nefes, insanın maddi varlığını terk edince ölüm denen şey gerçekleşir. Bu da, nefesin hayat kalitesi, hatta hayatın ta kendisidir. Nefesin beden ve zihinle olan teması onları canlı tutar. Yani, ne beden ne de zihin kendi başlarına canlıdır. Yüzeyde bir hayat belirtisi arayacaksak, nefese bakmalıyız.

Bu yolda, velinin; mürşidi kâmilin nefesi çok daha kuvvetlidir. Onların nefesi, sizi istediğiniz kata çıkarıp indirebilir. Bütün gizemler, mürşidin nefesinde saklıdır. Onlar, Allah’ta ve Allah varlığında zenginler. Onlara uyan fakirler de, maddi manevi zenginleşebilirler.

Yokluktan gelip yokluğa giden insan; bunda maksadın ne olduğunu anlamaya çalışmalı; zikirle zihni ve kalbi arıtarak katı olan nefsten özgürleştirerek maksadullaha varılabilir.

Akıl senin, nefis senin, gönül senin. Seversen sevilirsin. Nefsinin istediğini yaparsın. Aklının erdiğini kabul edersin. Bunun için, senden başka kimse sana, senin yaptığın iyiliği veya kötülüğü yapamaz. Ahlaklıysan kendine, edepsizsen yine kendine!

Sana cüz-i irade verdim. Verdiğime saygılıyım. Sana verdiğim cüz-i iradeni nasıl kullanırsan onu öyle kullanmana izin veririm; burada iyi ve kötü sana ait olur.

Zikirullah!

El Kuddus, sonsuz mukaddes arı, bereket, mübarek Allah’a mahsustur.

Arı çiçekten nasıl bal yaparsa, domuz da varlıktaki pisliği temizler. Allah’ın şerri; olmaz! Yarattığı her şey, faydalıdır. Allah yegâne Kuddustür, gayrisi kutsal olmaz!

El Vasi: Her şeyi kuşatan kapasitesi geniş olan eşsiz benzersiz, sınırsız bilgisi, iyiliği rahatı sonsuzdur. Yaratan sonsuz, yaratık sonludur.

Âdem, yaratık olarak, kapasiten dardır. Allah’ın kapasitesi sonsuzdur. Sıkıldığın, daraldığın zaman Ya Vasi Allah de! O’nun geniş kapasitesine sığın! Darlıktan geniş ve Vasi olan Allah’a sığın! Darlıktan kurtul, feraha kavuş!

Huzur istiyorsan, edepli saygılı ol! İrfan istiyorsan, talep tohumunu mümbit olan toprağa ekmeğe bak! Böylece bir tohum, bin tohum olur. Cennet yolu, ekilen tohumdur. Tohumu da, onu ekecek eli de, tarlayı da Allah verir. Senden gayret senden talep, senden istek Allah Vasi’dir. Allah Kadir’dir.

El Mümin, yegâne güvenilir; sonsuz güvenle var olan Allah’tır ve Allah imanın da menşeidir. Dalaletten hidayete döndüren imanı Allah verir. El- Mümin, Allah’tır, emniyet hali O’ndan gelir.

Her şeyin kaynağı, Allah’tır. Allah, nerede olsak bizimle beraberdir.

Hakkın Arif kulları ile beraber olsan da, bu tecellide olduğunun idrakine varmadıkça yakîn olamazsın. Yakîn olanda iman vardır, zan olanda iman olmaz!

Hoşnutsuzluk ve iyimser bakıştan mahrumiyet, insanların; hayatın iyiliğine, sevecenliğine anlayışına, hizmetine, yardımına ve faydasına gözünü kapatmalarının bir sonucudur.

Benliğin yani egonun teslim olmasıyla, yani bakışın ve yoğunlaşmanın Allah’a sabitleştirilmesi ile idrak, kendiliğinden bir akışa girer ve Allah’a her dem uyanık ve duyarlı olmak; dünyanın özüne hikmetine varmağa dönüşür.

Yarabbi, ben her şeyimle seninleyim! Senden özge, başka yoktur! Ben aciz Sen sadık, ben yaratık Sen yaradansın! Sen Halik, ben mahlûkum ama yine de seninim.