Kamil insan, ruhunu yüksek haline getirmiş olandır.

 

İnsan ‘Ben’ dedi!

Rahman ve Rahim olan Allah’ın tecelli edeceği bir varlığın olması lazım olduğu için varlık yaratıldı. Bu yaratığın içinde de insan idrakli oldu. ‘Ben’ dedi.

Ben; Allah’ın hitap ettiği insandaki Ben’dir. Bencil olan insandaki ‘ben’ ise, ego, yani nefsanî ‘ben’dir. Mülk Allah’ındır. Varisi de Allah’tır. Biz emanetçiyiz. Allah mülkünden emaneten verdiği mülkü (O ben’i) iyi ve yerinde kullanmalıyız. İlahi Rejisör, bu dünya sahnesinde bize ne rol vermişse biz, acı, tatlı, dertli, dertsiz olarak o rolü çok ciddi bir şekilde yaşarız. Ve zamanı geldiğinde de emaneti sahibine geri veririz! İlahi düzende olduğunu bilen bir kul, Hakk’ın ona verdiği rolü zevkle yaşar.

Allah, Malik’ül Mülktür. İnsan da O’nun mülküdür. Allah’ın mülkü olan insana verdiği mülk de, milktir yani eşyadır. O da emaneten verilmiştir. Mülkiyet, mal mülk, bilgi, sanat, iktidar, servet, sıhhat Âdem’e emaneten verilmiştir. Bunu bilen paylaşır. Mülk benimdir dersen, vermezsin. Allah’ındır dersen, O sana ne verirse sen de onu verirsin. Lehül Mülk Allah’ındır yani Mülk ona mahsustur. Lehül hamd; Hamd da Allah’a mahsustur!

Sana Süleymanlık verildiği zaman, Firavun mu olacaksın yoksa Allah’ın karşısında el fakr-i fahri  (ben acizim mi) diyeceksin? Sana verilen devlet, devredilme karakterlidir. Yoksa öyle olmasa, bu devletten kimseye zırnık vermezsin. Allah Ganidir: Sonsuz Mükrimdir (ikram edicidir) .

Allah’ın rızkı evrenseldir.

 

Kamil insan, ruhunu yüksek haline getirmiş olandır.

Mutlu baba olarak bunları konuşup sonra da yayınlanmasına sebep olan beni, eski tanıyanlar, hatta anam, babam, çocuklarım bu böyle değildi, şimdi neler söylüyor diye şaşarlar. Acaba bunları nereden naklediyor diye merak ederler. Çünkü ne yaparsam yapayım ben onlar için önce

‘baba’yım!

Onlara göre, hemen kızan, onları azarlayan da, iyi bir baba değildir. Söylediklerini kendi hayatında uygulamayanın, başkalarına böyle ilâhi sözler söylemeye de hakkı olamaz. Bu nedenlerle, bana verilen bu ilâhi görev için ; ‘bunları söylemeye laik olan yapmalı’ derler. Acaba dünyada peygamberler dâhil, öyle (onların düşlediği gibi olağan üstü) birileri var mıdır? Sen ne isen, bütün insanlar da aynıdır, senden farklı değildir ki!

Gerçek olan; yaşamdan başka bir şey değildir, herkesin gerçeği, kendisidir.

Ey insan! Ben eksiklik, duygusu taşıyorum, ama suçluluk duygusu asla taşımıyorum. Çünkü fazla bencil olmadım, fedakâr da değilim, ama cehaletin karanlığından aydınlanmanın ışığına doğru  (insanlık için) gayret ve hizmette varım!

Yarabbi, zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım! Senin dediğin olur.

Tevekkeltü alellâh.

Allah’ın benim için istediği şüphesiz, benim kendim için istediğimden çok daha hayırlıdır.

Ben ondan huzur, rahat istedim. O bana rahatsızlık verdi. Onun verdiği, benim için daha hayırlıdır.

Yarabbi, bize aklî dirayet, dayanak ve sabır lütfü ihsan eyle!

Dua Allah’a sığınmaktır. Dua nefsanî olursa, kabul olunmaz.  Allah’ın üzerimizde olan nimetine daima şükür ve hamd-ü sena etmek, idrak ve kemal işidir. Bu da insanı sıhhatli ve mutlu kılar.

İlahi inayetine sığındım, Hidayet ihsan eyle! Neşeni duyur, hakikati öğret!

Hidayet,  insanın kendi tercihidir. Talep et! Hidayet Allah’tan yetişir.

Hasbin Allah, Allah bana yeter demektir.

 

Aydınlanma!

Bütün varlık, canlı cansız, Allah’ın emrindedir. Bu emre itaatleri, onlar için faydalı ve lüzumludur.

Ve varlık aynı zamanda birbirlerine de ilahi sistemle bağlıdırlar.

Bu kesrette vahdet; Hakikatten mahlûka, mahlûktan Halik’e zevkli bir harekettir.

Dünyanın farklı olması, lüzumludur. Çünkü farklılıkları fark etmek, yani farkındalık, insan için bir oluşum yoludur. Farkı fark etmek ve sonra da farkı kaldırıp atmak idrak işidir.

Bu da aydınlanma demektir.

Düşüncenin tatbiki ile yaşantıdan hâsıl olan bilgi ve deneyimle aydınlanma olur. Cehaletin karanlığından aydınlanmanın ışığına doğru yaptığımız yolculuk, haz ve sevgi yolculuğudur.

Sınırlı realitemizden sınırsız hakikate uzanan, yolun yolcularıyız. İnsan olarak hepimizin, bu yolculuktan haz almasının sırrı, sınırlı olmaktan kurtulup daha Vasi olma idrakine ulaşmakta yatar. Gaflette olanlar, hakikati tadamazlar. Cehalet; dinin korkutması ile değil, bilgi ve deneyimle aşılır.

Her deneyimin başı düşüncedir. Her olumsuz düşüncemizle huzursuz oluyoruz. Ruhtaki olumsuz duygular ve huzursuzluk, bedende hastalıklar yaratır. Her olumlu düşüncemizle de, mutlu oluruz. Tabiî ki bu halimiz, daha haz verir. Kendimiz ve çevremizle barışık yaşarız. Böyle olumlu düşünceler bedende çok daha etkili olur. Çünkü bu halde kendimizi canlı, enerjik ve zinde hissederiz. Ruhumuz hafifler, bedenimiz sağlıklı hale gelir. Yaşama şevkimiz artar.

 

Veciz sözler

Allah; kuluna şefaat eder, ona beraatını verir, onu kuluna kul, eşyasına kul etmez!

Esasen serbest olan hapistir. Lafı güzafın ve anlayışın, hapsindedir. Bir yere kapatılmış olan, hapis değildir. Tefekkür serbestîsi içinde istediği gibi yaşar, olgunlaşır. Hayatın, alâyiş içinde hapis değildir. Gerçek özgürlük, bağlardan soyutlanmadır.

Alınganlık yerine, olasıdır demeli. Dünyayı ve insanı birbirilerini tanımalı, kendilerini karşısındakinin yerine koymayı bilmelidirler.

Anlamayana anlatmak olur ama yanlış anlayıp da, bir de inat edene anlatmak zordur.

Nefretten doğan cinayetlerden fazla sevgiden işlenen cinayetler daha fazladır.

Biri seyyal, biri de statik yapıda, bunların anlaşması zordur. Zor olan, faydalıdır. Zoru, çözmek gerekir. Yenilikler yolla keşif edilir.

Hurafeyi din edinenler, dinsizlerden beterdirler.

Âlemler, Allah’ın esmasının, sıfatlarının nüzul edildiği yerdendir.

İlah sadece, Allah’tır. Ondan başkasını ilah edinen putperestir.