İLAHİ AŞK

İlâhi sistemde; Âşık ve maşukun sureta varlığı olan Âdem ile Havva’dan itibaren, sevgililerin her biri ne kadar birbirlerine düşkün olsalar, muti olsalar, fedakâr ve vefakâr olsalar da fanidirler. İkisinden biri mutlaka ölür. Muhabbet-i İlâhide ise ölüm yoktur. Muhabbeti ilahi; yarattığı, var görünen her şeyi, sevgi ve muhabbetle sarmalamıştır. Bundan dolayı biz de mahlûku severiz, ama yaratanı unutacak kadar yaratığa güvenir ve bağlanırsak, sonu hüsrandır!

(Bu sevgi ve muhabbetin gücüyle) Enerji maddeye, madde enerjiye dönüşür!

Dünya, yer, gök, maddenin bütünü ile enerjiye dönüşmesine kıyamet denir. O enerji de tekrar başka bir maddeye dönüşür. Böyle devam eder; çekirdekten filize, filizden dala, daldan meyveye, meyveden toprağa düşmeye…

Mahlûkat ağacının, çekirdeği sevgidir. Âdem ağacının çekirdeği de bünyesinde taşıdığı binlerce tohumdur. Ana toprağına atıla atıla, ademiyet ormanı bugünkü mevcuduna vardı!

“Ben sana şahadet ederim”. Önce insana bunun için benlik verildi. Hatta kulun varlığındaki şah damarından ona Ben daha yakınım dedi Allah. ( Bu ayet, insanın Allah’ın varlığına şahadet ettiğini söyler)

Ey insan! Seveceksen, mevkili, varlıklı, hükmü olan, zevalli ve ölümlü olan bir insanı değil; yarattığı bin bir güzellikten baki olan güzel Allah’ı sev! Mükemmel olan, ancak Allah’tır.

Kul mükemmel olmaya değil, kâmil olmaya çalışmalıdır.

Kamil olmak istiyorsan, kapasitesi sınırlı olan mahlûktan değil, sonsuz ve vasi olan HALİK’ten iste!

Eğer bu hilkat âleminde korkar ve tedbirli olmak istersen, takdiri Huda’dan kork!

Sığınacak bir yer istiyorsan, sınırlı olan mahlûktan değil, sığınacak yeri sonsuz olan Allah’a sığın!

Mahlûkatın içinde en üstün yaratık insandır. Ona verilen rütbelerin, en üstünü de ilimdir. İnsan bu bapta yüce yaratıldığı için; izafi ilimden İlm-i Billah’a varmalıdır.

Bunun için insanoğlu, bu geçici hayatta öyle sıkıntılar çeker ki, Allah’ın “El KASİB” esmasından,

El BÂSİT” ferahlatıcı hususuna ulaşır. Bu yüzden yeryüzü dar gelmeğe başlar ki, bir gün terk edeceğimiz bu dünyaya fazla sarılmayalım diye. Ancak Allah” “ El VEDUD (sevgi) esması ile dünyayı yarattığı için biz de kendimizi ve dünyayı severiz. Bu dünya sevgi ve muhabbeti eninde sonunda âlemlerin Rabbine varmalıdır.

Ancak, sebeplere takılır kalırsak, sebepleri yaratan Maksadullaha varamayız!

Bütün tecelligâhtan maksat, aslımıza rücudur. Allah ne yarattıysa bu maksatla yaratmıştır. Yaratmamışsa böyle bir maksat yoktur.

Aslına rücu, Halik’ ten mahlûka, mahlûktan Halik’e dönüş aşkıdır.