Âdem

 

Âdeme, hayvanların ötesinde cüz-i irade, yani hürriyet verilmiştir. O, seçme özgürlüğüne sahiptir.

(Kuranda) özgür iradesine rağmen kötü hâllerini düzeltmemesinin sebebinin, sağırlık ve dilsizlikten geldiği söylenir. Özgür iradeyi kullanarak, hâl değiştirerek üst katlardan gelen mesajları alabiliriz!

 

Nasıl mı? Allah’ı zikrederek! Zikirde el ele tutuşmakta bedeni bir duygu vardır ama görünenin ötesinde, gerçekte gönülden- gönle bir akım olur. Bu akımdan gönlün yüzü, sevgilinin yüzü, Hakkın yüzü açığa çıkar, Hakkın yüzü halkın yüzü olur! Zikrin verdiği mestanelik, beklenmedik bir şekilde iç âlemine girmeye başlar ve derin mevzular anlaşılabilir hale gelir. Bu sefer, maddi meşguliyetinden sıyrılan ruhsal zekâ devreye girer. Buradan daha üstün yaşama imkânına sahip olabiliriz!

Yalnız, mesajı almakla beraber harekete geçmeliyiz!

Kim ki,  Allah’ı zikir etmekten yüz çevirirse, onun da, dar bir hayat alanı olur, buna ‘kalbi daralıyor gibi olur’ denir.

 

Rahman ve Rahim esmasının nurundan bakarsan, insan kendisine verilen beş duygusunun antenlerini Rahmana yöneltirse, tüm kâinata yayılan ilahi Rahmeti daha yoğun bir şekilde idrak eder ve ilhamla ihya olur. Ve beş duygunun yardımı ile yükselerek, pasif alıcılıktan, aktif vericilik durumuna geçen insan, hem nefsinden daha çok nasip almış, hem de yenilik ufkunu görmüş olur.

Eskiyi bırakarak yükseliş, insanın yenilik içinde huzuru bulması, insani davranıştır.

 

Paylaşma!

 

Nefes aldığımızda nefesi vermez de ağzımızda tutarsak ne kadar sıkıntı çekeriz, ancak nefesimizi verirsek rahatlarız ya, bunun gibi, ketum olursak, malınızı, bilgimizi vermez ve içimizde tutarsak gelişmez, rahatlamaz, eskir ve ekşiriz! Almaya şartlanmış olan, verme yeteneğini de kaybeder, bir şey vermeyince alınamaz!

 

Ben, bu zengin varlık dünyasında en çok egoiste acıyorum. Daha çok katı insanda olan bu egoistlik, onların sırtlarında bir torbadır. Yalnız kendi kabukları içinde kimseye faydası olmadan fedakârlık etmeden, dünyayı sırt çantasına mahkûm olarak dolaşan böyle insanlar, dünya lûtfundan mahrumdurlar. Çünkü dünya lûtfu; külfet ve nimet esasına dayanır ve paylaşmayla zenginleşir.

İnsan su gibi akıcıdır,  buz halinde olursa, eriyip su haline geçmeli. Unutmamalı ki, su yüze çarparsa, serinlik verir, buz ise yüze çarparsa, hasar yapar!

 

Esma’da Müsemmayı görmek

O yüce varlık olmazsa, varlığı değerlendiremezsin, O yüce varlıktan haberin olmazsa, sen bihabersin. Hâşâ! Sen, hayvan gibisin, insana bu yakışmaz!

 

Bedenin müşahede organı, gözdür, gerisi et ve kemiktir. Göz eşyadır, eşyayı görür. ‘Gören, göze hayran’ dediği, eşyadaki esmada müsemmayı görmek, Hilkatte Halîk’i görmek, asıl o gözden kim bakıyor onu bilmektir, yine göz, bu bakımdan mübarektir.

 

Kusursuz sonsuz hayat; Allahın Hayy esmasının tezahürüdür.

 

Sonsuzluğun sırrını çözemeyen ve sonsuzluğu maddesel ölümle karıştıran insanlar, yaşadıkları hakikat dışı ölüm kaygısını, bilhassa din adamlarına çatarak, sıkıntılarını açığa vururlar. Her öfkenin altında kaygı vardır.

 

Veciz sözlerden

 

Her halükârda başka birini huzursuz, mutsuz eden bir kişi kendisini de mutsuz eder.

Mutlu eden mutlu olur. ‘Ona bir ders vereceğim’ diyen kendi ders alır. Eksik olsun senin vereceğin ders!

Ders mutluluk içinde verilir. Her şey güzellikle olur.

 

Para, mal ve şan, şöhreti şiar edinmiş bir kimsenin dinle imanla alâkası olmaz. O, koyu dinci olur.

Bu korkunç dinciden el aman! Bir bakıma lüzumludur da, insanı dinden, tutuculuktan nefret ettirir!

 

Samimiyet, iyi niyet, Allah’ın insana sunduğu lûtuftur, ihsandır.

Dili ile âlim kesilmek hevesi içinde olanlar, Hakikât ilminden asla nasip alamazlar, onlar dilleri ile âlim fakat kalpleri ile cahildirler.

 

Allah’ın yarattığı her şeyin bir ruhu olduğu için, yaratılana saygılı olmalıyız. Eşyayı hor kullanmamalıyız. Onun için israf haramdır, ziyandır.