Deyişler

 
Her gördüğünü hemen söyleme, biliyorum da deme!
Korkacaksan Allah’tan kork!
Allah’tan sana ne hal veriliyorsa o hale uy ve razı ol!
Allah’a tevekkül et!
Bir ilim tahsil etmek sana kibir, gurur veriyorsa, o ilmin sana faydası değil zararı olur.
Hayvan ölür, semeri kalır. İnsan ölür, eseri kalır. (Edebali).
Sabırlı olmak zora katlanmak demektir. Bu zorluğun akabinde çok geniş bir ferahlık vardır.
Yoksulluk gibi zenginliğin de, hisler üzerinde etkisi pek farklı olamaz. Ancak gönül halinde fark vardır.
Cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene, hatırlı iken itibarını kaybedene acınır. Bunlar (alim veya itibarlı kişiler olmak) emniyette olmak değildir. Ama faydalı ile faydasızı ayırt etmek bilgi işidir.
Sende bulunmayan meziyetle seni metheden, kızdığı zaman da sende olmayan fenalığı sana istinat eder.
Huzur Allah’tadır
Huzur ilimledir, lalettayin hareket eden, bunu bilmez. Koyu bir sıkıntı geldiği zaman, ilmi araştırmalara giren bunu anlar. Allah, geceyi gündüze, gündüzü geceye sarar. Dünya bir makara gibi döndüğü için, bu talebi doğrudur. (mutluluk ve üzüntü de bunun gibi birbirini takip eder)
Allah’tan kendi günah ve kusurlarımızın defterlerini kapanmasını dilemek, o defteri kapatıp yeni bir sayfa açılmasını Allah’tan dilemek, insanı huzura erdirir. Bu insanın kendine yaptığı, en büyük iyiliktir. Bu iyilikte olan, diğer yaratılanların kusurlarını, ayıplarını örter.
Barış sağlam, maksat sulhtur.
İnsanlığı kirleten dinciliktir.
Dincilik belası böyle gelmiştir. Böyle gidecektir. İnsanlığa, dinciliğin yaptığı tahribi hiçbir şey yapmamıştır. Halis din ancak Allah’ındır. Benim dinim, imanım, mezhebim Allah’tır.
 “Hayy ” de diri ol!
Arif-i Billah
Arifi Billah’ın ne asrı, ne memleketi olur. Her yer ve zaman onundur. Hatta onun, ne bir milliyeti, ne seçtiği bir dini, ne de mensup olduğu bir kavmi olur. O yalnız, Allah’la olur.
Herkesin bir frekansı vardır. Müzikteki ensturuman ve ondan çıkan melodiler insanların frekanslarını rezone ettiği zaman, insan gönlü yumuşar, rakik hale gelir. Bir göle atılan bir çakıl taşı, yolda dalgalar yaparak genişler. Bu ta ki görme çizgimize kadar devam eder. Hâlbuki o, daha devam etmektedir. Tıpkı bunun gibi gönlümüze düşürdüğümüz tahdidsiz bir düşüncemizin dalga, dalga genişlediğini, sonsuza kadar gittiğini gönülde görürsünüz.
Bizler kafalarımızın içinde olmağa alışmışızdır. Zihnimize takılıp kalmışızdır. Zihin tahtası dolu, silmiyorsun ki yeni bilgiler yazılsın. Düşüncelerimizin, bizim realitemizi, en azından algılarımızı kontrol ettiğini düşünürüz, gerçekte ise realitelerle hiç ilgisi yoktur. Düşüncelerimiz, bizi ‘doğru’ olduğuna inandığımız şeyin hapsinde tutar. Hâlbuki soru sormayı bıraktığımızda, zihnimiz sessiz ve sakin olduğunda, artık kafamızın içinde değil, kalbimizin içine doğru daha geniş bir realiteye ineriz.
Bu yüzden, Mürşit, müridi önce manasız bilgi ve hezeyandan boşaltır. Boşalan mürit, kendini mesnetsiz, boşlukta hisseder.
Bu sefer mürşit, onun boşalan gönlünü dilediği ile doldurur. Bu gerçektir. Duada bir, boşluğu doldurma yoludur. Zihnindekilerden boşalan, her şeyden geçen, ancak Allah’a bağlanır.
Usta-çırak ilişkisi mühimdir. Mürşit usta, mürit çıraktır.
Ancak bu yolla bir gün gelir mürit, mürşit olur.
Ay hilal halinde iken bile güneşin ışınlarını akseder. Ne zaman tamamlanıp dolunay haline gelir, o zaman güneşin ışınlarını en güzel şekilde yansıtır. Allah da Kâmil kulu olan halifesinde, mükemmel şekilde tecelli eder.
Ben, hayatımda ne yapacağımı bilseydim, aklımın ve bilgimin emri altında esir olurdum.
Şimdi ben Allah’ın emrinde kulum!
Tabiatta olan Allah’la olur.
Hayatı deneyerek öğrenmek mühimdir. Hiçliğe talip olmak tasavvufun emirlerindendir, hâlbuki, her an, yeni bir şeyi hiçlikten, oluşturmaktadır. Asıl niyet mühimdir, niyeti içinde bulunduğumuz deneyimlerimizden, bir takım yeni deneyimlere geçerek yaratıcılığımıza ve kabiliyetimize yol vermiş oluruz. Yaratıcılığa dönük enerji, yenilikçi sonuç verir. Daha az zamanda daha çok iş ve külfet, nimete dönüşür. Madde ve fizik olaylarının birbirleri ile uyum içinde olduğu görülür. Ama bu insanın gönlüne hitap edemez. Bu çokluğun (kesrette vahdetin) bütünde olduğunu fark ediştir.
Eğer davranışlarınızda ve algınızda hiç bir değişiklik yok, hep aynı durumu koruyorsanız, hayatınızda da hiçbir şey değişemez! Bu durum sadece yanlış olana tutunuyor ve gözlemliyorsanız, sizin yoğunlaşmış odağınız, problemli durumu daha da güçlendirebilir!
Tabiata yaratanın gözünden bakarsanız, yaradılışın ne kadar muhteşem olduğunu görürsünüz. Her şeyi maddiyat olan ve sahip olma hırsına sahip olanlar, böyle bir sanat yüceliğine sahip olamazlar.
Fizik ve madde âleminin potansiyel kuvveti kalptedir. O’nun güçlü hareketi insanı veyahut mensup olduğu bedeni, diri tutar. Hasta olan beden üzerinde işlemler, onun sağlamlığına bağlıdır. Kalp vücudun, kutsal gönül madde ötesi varlığın, lâyüs’el bir varlığıdır.
Evren, kâinat öyle bir anlam taşır ki, içindeki hiçbir varlık bu anlamı tamamıyla anlayamaz. O yalnız, Allah’ı söyler. Levhi Mahfuz bu dünya, bu âlem kevn-i mekândır. Onu okumak her kişinin haddi değildir. Vücutsuz gelseydin, olurdun. Vücutla anlayamazsın, onun kabiliyeti mahduttur.
Anlaması  bî-kabil yani imkânsızdır.
Bekâ-fenâ: Kalıcı ve geçici olma halleridir. Kötü huylar, davranışlar tamah, bütün nefsi haller, dertler dünyadadır, dünyada kalır (fanidir). Güzel huyların ve iyi davranışların yeri bekâdır.
Kötü olandan fani, iyi olandan baki, nefsinden fani, Allah’ta baki ol!
İnsan belâyı, belâ da insanı ister. Aşk da tatlı bir belâdır!.
Bize ne dünya, ne ukba ola,
Bizde zikir hem sohbet ola,
Murad çün bize dua ola,
Ey Mutlu bize selam ola.