İlâhi hükmün emrinde olduğu için âlem, mükemmeldir. Kevnül mekân içinde suret gözü ile bakanlar dahi hayrette, ‘Basara Billlah’ lütfuyla bakanlar da izzettedir. Kelâm, keremdendir. Her şey onu söyler. Cehalet karanlıktır. İlmi Billah nuru, onu aydınlattı. Yine kûn emri yine ilâhi kelâmdandır. Allah’a çok şükür hamdu senalar olsun ki; aldığım, bildiğim ilimlerim; vahi gibi içimden, gönülden geliyor; safça, emri ilâhiye amade olarak.
Bu dünyaya gönül verme. Bu dünyaya gönül veren kim? Gönül zaten aslına bağlıdır, sen kendine bak.
Dünyaya doydum. Ama senin yüzünden ondan geçemiyorum, onu bırakıp gidemiyorum. Nefes, beden yoruldu, yıprandı, tükendi. Gönülde Allah olduğundan, ona hiçbir şey zarar veremiyor. Gönül muhteşem, mükemmeldir. Yaradan oradadır.
Zevksiz, neşesiz yaşıyorum, hayatın tadı tuzu yok, belki bir gün ‘hiç ümitsiz değilim’ tecelliyi ilâhi zuhura gelir; hayatın manalanır, maksat hâsıl olur, ben de bir garip âşık olurum.
Hep böyle gönlüm boş mu kalacak? Gönlümü dolduran sevgilimden hiç haberim olmadan ömrüm geçecek mi? O beni sevsin yeter. O beni yarattı, yarattığını sever.
Bedenlerden öteye nerede bulurum seni? Gönüllerde aradım, ses vermediler. O, seste sözde değil, sesten sözden öte can evindedir.
Hayata takılmışım geçemiyorum, doksanı aştı yaşım, geçemiyorum güzellerden, bilhassa gönül güzellerinden. Güzel bakmak, güzel düşünmek, güzel görmek; ehli güzellerden olmaktır.
Çok zorladın beni yanımda sıradan biri gibi olmada. Ben de; git hadi git öyle ise dedim. Gitmede, gelmede bocalayıp durdun. Çok kararsızsın. Çaresizliğin gidememekte, haydi gitsene… Elbette seni bıktıran, sende bir şey var. Her ne varsa sende var; sende ara, sende gör. Değildir taşrada, başka yerde, seni zehirleyen zehir, senin içindedir. Onu kusup atmaya bak.
Sebepsiz ayrılık; zaten aslında her ayrılık sebepsizdir. Edepsizliktir, saygısızlıktır, mesuliyetten kaçmaktır. Yüreksizdir, endişelidir. Sevgi nedir bilmez, değer bilmez, acizdir. Küsmek, gönülde olan negatiflik; darılmak, nefsani maddeye bedene aittir. Sevgi muhabbet bunları hükümsüz kılar.
Görünmez bugünden yarın ne olacağı. Her gün bir son gün olabilir. Peki, ne yapabiliriz? Ya ne olacaksa olsun deriz ya da hamdu sena edip, yarını güzel bir umutla beklemekle sabır ederiz.
Birisinin maddiyat çizgisinde, gelip gitmeye vakti yok. Birisinin de halvet çizgisinde, gelip gitmeye, sorup sual etmeye, hatır gönül etmeye vakti yok. Görülüyor ki insanoğlu yaratıldığının çizgisindedir. Biri maddiyatın peşinde, diğeri de maneviyatın peşindedir.
Beni tanıman mümkün değil. Ben beni tanıyamam. Ama seni çok iyi tanıyorum. Keşke seni tanımasaydım, fakat tanımak nedir onu tanıdım ve gördüm.
Sen beni bilemezsin. Nerden sevgimi bileceksin, zaten, sevgi nedir onu da bilmiyorsun, hele sevgi muhabbeti hiç bilemezsin. Sen belki beğendiğin şeye güzel dersin, bu da nefsi bakışındandır.
Yarab kalbimin sahibi nerde. Kalbimin sahibi yere göğe sığmayan gönülde. Kalbimde yüreğimde canımdasın. Benden ayrı gayrı olmayan sen Samet’sin.
Seni benim kadar kimse bilmedi, sevmedi. İnsafsız, vefasız. Anladım ki çapın bu. Artık seni kendi hâline bırakacağım. Sevgi muhabbet alâkasından, seni hür bırakacağım. Sen evde işlerini yap. Beraber iki insan gibi, yaşıyoruz işte. Sevgi, muhabbete lüzum yok; bunda ısrar bendeydi. Benim fıtratımda bu var, sende de sevgisizlik, çekişme. Kızan, kavga eden geçimsizdir. Sevgi ve muhabbetsiz duramaz. Söyler misiniz bu nedendir? İnsanda gamu gussa ile yoğrulmuş bedeninden gelir.
Sevgi ile yapılan her şey; akortlu, ahenkli bir müzik gibi güzel olur. Varlık , şahane bir düzen ve uyum içindedir. İnsan kendini bilse, aslında o da mükemmel yaratılmıştır. Bir işe sevgi ile başlamak halisanedir. Mesela severek bir çiçeği ekerseniz, o çok daha güzel büyür. Gönül bahçemizi de güzel niyetle ekelim. Sevgi ile bir işe başlamak, gerçekte yaratanın adı ile başlamaktır; bir şeye başlarken besmele çekmek. Allah, ne yarattıysa faydalıdır, lüzumludur, sevgi ve muhabbetindendir.
Sevmek ve sevilmek en güzel isteğimiz olsun. Hayatı değerlendirmek istiyorsak bunu şiar edinmeliyiz.
Sevda mı dedin yoksa serde mi? Hap mı, iksir mi? Yudum mu, tat mı? Mey mi, saki mi? Dudak mı, his mi? Öpsen razı mı? Geçsen reva mı? Ser mi sevda mı? Işık maddeye, maddeseldir. Nur manasal, nurseldir; nuru kendinden yayılan da kudret.
Bak muktedirsen dünyanın en güzel, muhteşem şehri İstanbul’da yaşıyorsun. Sıhhat, afiyet, saadet içindesin. Ama sen, cennet gibi İstanbul’da cehennem hayatı yaşıyorsun.. Reva mı, günah değil mi?

Allah’ın, insanlar için yarattığı bu mükemmel dünyada, her türlü alternatif var. Herkes aklına, fikrine, nefsine, gönlüne göre aradığını bulur. Yani neye müstahaksa onu yaşar. Allah adildir.

Allah’ ın bizim için yarattığı bu dünya boşu boşuna değil, eziyet çekmemiz için de değildir. Bilsek, bize bu, ilâhi bir lütuftur. Dünya bir okul, insan onun talebesidir. Yaratılan her türlü eşya, dünya laboratuvarında ilim, irfan için; insanadır.
Allah’ın bizim için yarattığı bu dünya; yaratılırken ne derin ahenk, ne zorluklar ile meydana gelmiştir. Zorluk ve zarar, maddedendir. Allah’a hiçbir şey zor gelmez. Kul içinse sabır gereklidir.
Doğru yerde, doğru zamanda olmak; halisane, içsel uyumdan gelir. İçsel uyum ilâhi sırdır. Bunu gönlünün derininden duyan insan, bedenle ruh arasındaki ahengi kurarsa sıhhatli ve uzun ömürlü olur, dünyada iyi yaşar, iyi ölür.
Mevleviler, içsel duygularla ilâhi sistemin ahengine katılır, gök âlemindeki planetler gibi sema ederler. Rahman ve Rahim olan Allah kulunu ve her yarattığını korur, gözetir; her halükarda ihya eder. Bunu şüphesiz bilenler Evliya kişilerdir.