Allah, Kun emriyle kendi ilmini vücuda getirdi. Allah’ ın bu ilmi, hiç bir idrakin kavrayamayacağı bir durumda, Allah’ ın tek olduğunu, başka bir varlığın daha olmadığını gösterir. Her şey O’ ndan meydana gelir. Ama O, hiç bir şeye benzemez.

Mutlak olan; O, Allah, tüm yaratılmış varlıklar için görünmeyen makamdadır. O, hiç bir şeye benzemez. Görünen alem kör makamdır. Oradan Allah görünmez. Allah kendi aleminde görünür. Yani Allah, Allah’ ta görünür. Bu suret aleminde esas olan Hak’ tır. Hak kamil insanda görülür. Hak belirip göründüğünde; bu alemin suret, gölge, geçici olduğu daha iyi anlaşılır.

Varlık alemi gece ve gündüz olayıdır. Gece; Hakk’ ın Hakikatidir. Gündüz ise hayal ve gölge alemidir. Yalnız ilahi aşka düşenler Hakk’ın Hakikatini görmeğe başlar. Onlara gece, gündüz yoktur.

O Hakkı görmez, çünkü Hak herkese verilmez.

İyiliği, kötülüğü fark etmeyen cahil insanlar arasında olan, iyi insanlar; Gariplerdir.  Allah Gariplerle beraberdir. Onlar Allah’ ın lütfuna mazhar olurlar.

Her insan muhakkak doğarak dünyaya gelir ve bedeni terk etmek sureti ile de ölür. Bundan maksat nedir bilmez, merak da etmez.  Halbuki bu hal boşuna değildir. Hakikat hiç bir zaman ölmez ve yok olmaz. Her zaman o var olmaya devam eder. O Kalbidir.

Beden  mezardır,  bedenin atıldığı yere de mezarlık denir. Beden, Yusuf’ un atıldığı kuyudur.  Oradan çıkartılan esir, Mısır’ a vezir olur.  Bedenden vazgeçmek esas değildir. Bilakis beden; ilahi düzeni anlamada ve ona yönelmede en büyük araçtır. Lüzumuna binaen halk edilmiştir.

Tüm hayatını ölçüler ve hesaplar içine gömen kişiler, tamamen dünyevidir, şekilseldir.  Ömrünü saymak ile geçirir. Masiva denen dünya maddesine bağlanan, suret alemini Hakikat gibi görüp ona bağlanır. Asıl Hak varlığını taşıyan özünden, ruhundan haberi olmaz.

Aptal kişi, ömrünü ödül ve ceza peşinde koşarak, heba ederek geçirir. Arif olan kişi hiç bir inanç ve dini sistem ile kayıtlı kalmaz. Yüzü, gözü, özü Hakka yöneliktir. Dili döndüğünce Hakkı anlatmaya çalışır.  Arif; Hakikati Hak’ kın gözü ile görür. Arif olmayanlar da Hakkı kendi nefislerince görenlerdir. Cahil ise Hakikatten haberi olmayandır.

İnsan yüce yapıdır. Onun yüceliği Hakkın aynasında görülür. Madde, beden aleminde ise suret halinde görülür.  Yani yansımadır.

Geçici zevk ve mutluluk , mutluluk değildir. Geçici olmayan, bekaya varan mutluluk; sevgi ve muhabbettir. Sohbeti televizyondan görerek veya dinleyerek işitmek güzeldir. Ama yüz yüze bulunup dinlemekte cezbe vardır.

İnsanların ilmini artırmaya çalışan, onların ihtiyaçlarını gözetip, halledenlerin ihtiyaçlarını da Allah’ u Teala halleder ve gözetir.  Esas mahrumiyet Allah’ tan mahrum olmaktır. Ya Rabbi sevgi ve muhabbetinden mahrum etme!..

İnsan öfkelenmez değildir. Ama öfkelendiği zaman bir insan kendine veya karşısındakine zarar vermemelidir.

Hak’ tan daha büyük bir güç yoktur. Esas güç Hakkı anlayıp teslim etmektir.

Bize verilen cüz-i irade; akıl, vicdan; görüldüğü gibi cüz-i dir. Külli karşısında acizdir.  Külli olayı daha öncelikli almalıdır.  Asıl olay da budur.  İlahi sistem asıldır. Esastır, manadır, bekadır. Maksat, Maksut Allah’ tır.

Haberi kaynağından alma ne ki, haberi yerine ulaştıran Resul’ dur.