İnsan çaresiz değildir. Onu çaresiz gören, çaresiz kaldı.

Cisim beden, ona ruh üflenecek hale gelince ruh üflendi; yine cisim beden, ruhu taşıyacak halden mahrum olunca ruh onu terk etti.

İnsan ancak ruhun bu geliş gidişinde çaresizdir. Bizi çaresiz kılan şeylerden birisi eşyaca (bedenen) fani olmamız ve Allah’la ayrı bırakılmamız zannıdır. Bunun içindir ki, ona çaresizce cevap veriyor, yani mahlûk’un biçare bedeni tükeniyor, ruh ölümsüz sahibine dönüyor. Bir de, bedende iken cezbe altında olduğunu (başka bir güç tarafından yönetildiğini) bilen,  burada fani olduğunu şüphesiz anlar. Bunu anlamak da onun nefsini büyüme riskine atabilir. En iyisi daima Hamdü senada olmaktır.

Tevhidi hâl, Hakk’ın sıfatında olmaktır.

Arif; insandaki huy, fıtrat, mizaç ve kişiliğin, Allah’u Teâlâ’nın kendi zatını, sıfatlarını, isimlerini, fiillerini müşahede ettirdiği kimsedir!

Tevhidi hâl, Hakk’ın sıfatında olmaktır. O zaman, sen Hakla olursun. ‘O oku sen atmadın Ben attım’ ayetinin söylediği gibi! İlmin arttıkça, tevhidi müşahedede olursun ki, sen eşyayı Vahdaniyet penceresinden görürsün. Vahid’den (Tek olandan) başka bir şey görmezsin. O’nun mekânlarda tecellii Vahîdleri oluşturur, öyle ise âlemin hepsi birdir. Burası, eşya âlemidir.

Hz. Muhammed “Allah’ım bana eşyanın hakikatlerini göster” dedi. Hz. Musa “Allah’ım bana kendini göster, Sana bakayım” dedi. İbni Arabî, “Sıddık, güç ve kuvvet demektir” dedi. Sıddık amel ve emirde doğru sözlü olmak demektir. Doğru sözleri olan, sadıktır.

Mülk denince, mülkün mutlak sahibi Allah’tır. İnsanın mülkü ise muvakkaten ve emanetendir. Aslında mülk, onu yaratan Allah’a aittir.

Mukallit akıl, naklidir. Muhakkik akıl, araştırma çalışma bulma ve tecrübelerden elde edilen zengin akıldır.

Ben insanın azat yaratıldığını bilen pek titiz bir kimseyim. Allah’ın sunduğu bir bardak temiz saf su, hayattan nasip almaya yeter. Bana canımdan çok yakın gizli yar, Allah’tır. O’ndan uzak kalmak, bana en büyük hicrandır ve bana misal âleminden en güzel intikaldir.

Bereket, artar eksilir. Bu bereket, bekleyen insanın talebine ve gayretine bağlıdır.

Bak! Hazanın arkasından bahar geldi!

Çimen güzel, yoktur hayat bu gonca gibi!

Esme ey bat, parçalıyor her nefeste giysisini.

Bir müddet sonra çiçek kururken, tohumunu atıyor toprağa,

Yine bahar, yine filiz, bunda asıl insan yaşlanıp düşerken toprağa

Yeni bir filiz, gözünü açıyor dünyaya.

Şarap bitti içildi içilmedi tükendi. Asma dalında devam ederken, nice şaraplar elde edilir. Nesiller şaraplar gibi, şaraplar nesiller gibi. Bazen hicran, bazen sarhoş devam etmesini anladın mı ey insan!

Mürşitle tevhide girmiş mürit (talebe) tevhidin sağlamlığı, sırların saklanması ve Ehlüllah olanların bilinmeyen alâmetine hüsnü zanda bulunmak, ne güzel deliliktir vesselâm!

Ben nihanı seviyorum, gizli marifet, parlak nurdur. Böylelerinden, hitap teklif ve sorumluluk kalkar. Çünkü bu halde sorumlu değil, yani delidir. Bu asıl, hüsnü zandır.

Zevkler münakaşa edilmez demek, Allah onu sevdiği ve zevk aldığı ile bıraktı demektir. Allah’ın bizi bilmesi, bize yeter! Biz bilmesek de Hakk Hak’tır!