Bedenin sağlığı, ruha bağlıdır!

Vücudun sağlığı, onun düzenli işlemesine; bu düzenli işleyişin de bedeni bir araç olarak sahiplenen ruha bağlıdır. Bu da saat gibi kurulmak ister. Kurulmazsa saat durur, bozulur. Yani uyku, beslenme, hareket ve dinlenmenin düzensiz olması vücudu bozar.

Akıl, sağlığın önemini bilmezse neye yarar? İnsan için hayatta en önemli şey, sıhhat ve afiyettir. Hayatının bütün süresi, varlığı ve hikmeti buna bağlıdır.

Sevgiye duyarlı olmayan ve çevrelerindeki güzelliği takdir etmeyenler, ölüden farksızdırlar. Bunun da nedeni, onların müziği sevmemelerindendir. Ama müzik deyince, yalnız müzisyenlerin çaldığı müziği değil, kendisi de bir enstrüman olan doğanın yüce müziğini ahengini göremeyenleri, duyamayanları kastediyorum. İlâhi senfoniyi; denizin, ormanın sesinde, rüzgârda, kurt’un kuşun sesinden duyabilmeyi söylüyorum. Bu yüzden müziğe, ruhun gıdası denir.

Asıl kıymet, mahlûk un Halîk’i ile münasebetidir

Asıl kıymet, mahlûk un Halîk’i ile münasebetidir. Bunlar Âlimlerdir. Bunlardan kimileri, onun kalpteki yerini bilir; kimileri bilmezler. Sȗret âlimleri, onu kalben tanımazlar. Onlar harf üzerindedirler, varlıkları da maddi vardan ibarettir. Bununla varlık köleliğinden kurtulamazlar.

Fakat bu Âlimlerden bazıları; her şeye Hak ile bakar ve Hakkın marifetlerinden medet umarsa, ne bakışında ne de hükmünde hata olmaz, dili batıl söz söylemez. Onlar çalışmalarını, önce kalplerinin şahidi, aklın doğru hareket ve delili terazisi ile yapar sabırla beklerse, bir gün ilâhi tecelliye sahip olabilir, Hakk’ın suretinde biri olur ve daima Hak’la konuşurlar. Buradan gaflete düşüp bilmediği yere girerse, ayağı kayar, bu sakıncalı bir makamdır.

Şan şeref, Kibriya olan Allah’a mahsustur. Kullarına da O verir ve onları böylece onurlandırır. İnsana nifak yakışmaz, infak yakışır, adap erkân yakışır.

Beden ortadan kalkarsa, kul olmaz. Sultan ve O’nun kulu var, o da insandır. Güneşle yeryüzü arasında ozon tabakası olmazsa, yeryüzü yanar ve kül olur. İnsanla Allah arasında beden olmazsa, insan da yanar kül olur.

Halîk mahlȗk. Allah’ın istediği, insanlar arasında münasebettir.

Her halükarda, acıda tatlıda; varlıkta yoklukta daima Allah’la olanlara; kulakların duymadığı, gözlerin görmediği, akılların ermediği hususlar verilir.

Allah’tan başka tapınılacak hiçbir varlık, yoktur! Bunu bilen insana, en güzel onur verilmiştir.

İnsana benlik, şu bakımdan verildi; ‘Ben senin varlığına şahidim’ demesi için verildi. Bu insana verilmiş bir şereftir. Allah’ın buna ihtiyacı yoktur. Ama insan için bu bir şereftir.

Veciz sözler

Münafıklar derler ki, biz islâhı tutarız. Hâlbuki fesatçılardır, sefillerdir ve iki ayaklı şeytanlardır. Karakterleri, bozuktur, ödemeden elde etmek, isterler. Yürekleri kördür!

Allah, kendine güvenenleri sever. Güvende sadık ol ve Yarabbi beni günahımdan arındır de! Elçiye tavır almak, bu elçiyi gönderene tavır olur!

Hayat çeşitli renktir, yaşamdır; Acıdır, tatlıdır, enerjinin alternatif halidir. Enerjinin maddeye, maddenin enerjiye dönüşüdür. Yani ölüm ve doğum halidir.

Enerjinin maddeye dönüşünde, maddedeki enerji yine özünden enerjidendir. Maddenin de enerjiye dönüşünde aslına dönüşüdür.

İnsanlık önderleri, çalışan gayretli insanlardır. Allah’ın emrinde aklı, idraki ve vicdanı ile hareket eder. Feyiz sahibi olur.

El Kayyȗm olan Allah, her şeyi çekip çevirendir. Güç ve şefkat, Allah’a yakışır. O Rahman ve Rahîm’dir.

Dünya iki kapılı han değil, iki kapılı okuldur. Girip çıkılır. Görüldüğü gibi, her okula girilip çıkılır.

Bu dünyanın hali, nedir?

Böyle gelir böyle gider.

Bilir misin dehr nedir?

Çabuk gelen, tez gider

Neden gelir de gider?

Bilmez misin ne ider?

Kahr değil ihya eder.