Varlık, Allah’ın rububiyetine tabidir. 

Rububiyet, Allah’ın Rab olduğunu anlamaktır.

Varlığın her zerresinde; ruh vardır, rububiyetinin lütfüne mazhardır, insanda bu idrakidir.

İdrakimi arttır Yarabbi!

İnsan Allah’a mahsustur. Bu insan için ne büyük lütuf ne büyük alakadır!

Elhamdülillah Rabb-ül Âlemin, çok şükür Rabb-ül Âlemin!

Allah bütün yarattığını, Rab rububiyeti üzere terbiye eder, aslı budur. Bütün varlığın öğretmenidir! 

Bir şeyi ilk halinden alıp, aşama aşama onu eğitmek, terbiye etmek; Allah’ın Rab ismindendir. Terbiye ne kadar büyükse, terbiye edenin hakkı da o kadar büyüktür. Hak, kolay ödenmez.

Sen aczini bilip, İhlâsla haklısın dersen kâfidir. Allah’ın hakkını, kul ödeyemez. Allah da bunu beklemez! Edep ya Hu desin kâfidir. Rububiyet Allah’a aittir.

Ya Rab de! Yüce öğretmenim Sensin, Sen gözeten ve koruyansın de!

Rabbin rububiyeti, insanların davranışlarının tam iradesi üzere hürdür. Allah, onlara bu hürriyeti rububiyetinden vermiştir. Rububiyete ters düşmek, günahtır. İrademizi kullanmamak, nasipsiz olmaktır. Varlık, Allah’ın rububiyetine tabidir. (Yaratılan her şeye Allah baştan ne olacağını adeta programlamıştır) Sonradan onu terbiye etmek, onu cilalamak gibidir. (Bunun aksine davranmak,  iradesini kullanmamak, insanın (adeta yaradılışına) isyanıdır, günah yani zarardır. Zarar da faydayı söyler.  Allah’ın her şeyi faydadır, uyum şarttır. (her şey Allah’ın dilediği gibi olur, isyan da, uyum da Ondandır) Bunun ötesinde uzaktan gazel okumaktır. Yani lafı güzaf para etmez.

Varlık Allah’ın rububiyetinin tecellisidir. Ateşten hayat fışkırması gibi dünya ateş lav halinde idi, soğudu kül oldu. Kül de yani topraktan hayat fışkırdı.

Allah her şeyi, yaradılışı üzere hareket ettirir. Her şeyin muhakkak bir gayesi, bir vazifesi vardır. Çünkü Allah, yaratmıştır. Yaradılışın amacı, yaradandır. Ateşin külü olan karbondan elmas,  maddenin muhteşem cevherinden de insan zuhura geldi. Allah istedi seni yarattı. Allah seni andı, sen Onu andın. Allah seni çağırdı, sen gittin. Allah seni sevdi, sen de sevdin.

Allah Rabb-ül âlemindir!

 

Rabbül âlemin.

Rabbül âlemin; Varlık ve yokluk içinde ne varsa; bu varlığın Rabbi, sahibi Allah’tır. Rububiyet tecellisi varlıktan ayrı değildir. Ayrı olmak kesret, bir olmak Vahdettir.

Kesrette eşkâl, vahdette mana, Âdem’de beden, ruhta davranış, amel olarak sergilenmiştir.

Ne olursa olsun, mahlûk Halik değil, yaratıktır. Halik Allah’tır. Yaratık hatalıdır, Yaratan mükemmeldir, yalnız yaratıktan olan insan Allah’a döndüğü zaman, hatasız olur.

Yaradılışın amacı, yaratandır, Allah’tır. Âlemlerin rabbi, öğretmeni, kendisidir.

Kendi talebi kendidir; Kendisi Kendisine delildir; Kendisi kendisine Halildir.

Mahlûkta sevgi, Halik’te muhabbet.

Âlemden maksat insan, insandan maksat Kendisidir.

Vahdette olana, kesrette olan der ki; ‘benim idrakimi arttır, kesrette vahdet deryasında olduğum idrakini ver!’

Hayat ne kadar acı, ne kadar tatlı olursa olsun, Sensin Yarabbi Sensin!

Sen Rahman Rahimsin, Ahed’ sin, yarsın, cansın, canda canansın!

Sen varsın, ölüm yok! Ölüm var Senden gayrisi yok!

Allah’a kulluk; kölelik değildir, şereftir. Allahın has kulları; insanların yanında sıradan insan gibi görünürler. Kalpleri Allah’a yakın olduğu için başkasını duymazlar, görmezler. Hâlbuki onları yakın sarar ve heybet bürür. Onlar Celal ve Cemal sıfatları arasındadırlar. Bütün mahlûkat, onlara hizmet eder. Hüküm de, ilim de onlara hizmet eder. İşleri güçleri, halkı hakkın kapısına yöneltmektir.

Beni zikredenlerle, Ben sohbet arkadaşıyım. Sohbette, onlarla daha yakınım. Onlar Benimle dostluk kurarlar. Allah dostlarının amellerinde yaltakçılık yoktur. Bunlar kazançlıdırlar. Onlar evvela dilleriyle sonra kalpleriyle sonra da mahfi olarak zikrederler. Bunlar zarar gördüklerinde gülüp geçerler. İnsan aciz oldukları için onların kusurlarına bakmazlar. İlim amelledir. Amel yoksa ilim çeker gider, sıkıntısı kalır. İlminle amel etmek seni Âlimi mutlak olan Allah’a yaklaştırır.

Biz cesaretimizle maddi varlıklarız canımızla da hayatın canlı varlığıyız. Ünsiyet ilahidir. İnsanlar ünsiyetle yeryüzünün halifeliğine geçer. Müridin, mürşitle ünsiyeti de onu kemale götürür.

Sohbetlerde bulun, kapasiten artsın, aklın ersin, bilgili ol, ünsiyetin artsın!

Aklını kullanmayanın üstüne pislik yağar.

Dünya ikilem üzere yaratılmıştır, pozitif negatif, gece gündüz gibi. Allah’ın Rahman Rahim olduğundan; koruyucu, gözetici ve lütufkâr olduğundan; şüphen kalmazsa huzurlu yaşarsın. Bir bakıma, dünyada dünyalığın yani ne cennet ne de cehennem olduğunu göstermek, yaradılışın icabıdır. Sen de şimdi bedeninle dünyayı giymiş, onda yaşıyorsun. Beden dünyaya aittir. Dünyada kalacaktır. Ruh da aslına rücu edecektir.

Cümle varlık, mahlûk; Halik’ine boyun eğer. Mahlûk, Halik’ine tabidir; Acı da tatlı da olsa bu da her halükarda Allah’a boyun eğdiğini gösterir. Cümle varlık böyledir. İnsanda idraklidir.

Rabbimizin bize sunduğu yiyeceklere, sıhhat afiyet saadete hamdü sena edelim. Yani onu bilelim, veren el alan elden üstündür.

Yazarsız kitap, Allah’sız dünya olmaz. Sen bütünsün! Parça olup, ayrı olduğunu sanan; gayrı kaldı, mahrum oldu!

Samimi olan, aslına yaradılışına, Rabbine karşı, samimidir, ihlâslıdır, yani olduğu gibi olan, olduğu gibi görünen, riyasız alın teri ile yaşayan ve helal yiyendir.

Deme desinler, deme duysunlar,

Demesinler âlimdir, demesinler varlık sahibidir,

Demesinler güçlü, demesinler yakışıklı!

Alâyiş ve gösterişten uzak kal!

Nihan ol! Ayanı gör! Allah’ı bil!

Azameti Kibriya’ya bak!

Hamdü sena et!

Beşer içinde Âdem ol!