Neyim ben?

Önce bazen gülen, bazen ağlayan bir çocuk, anadan doğmuş garip bir ben, başından beri sıla özlemi çeken; bu yüzden huzursuz olan; bazen mutlu, bazen güçlü, bazen güçsüz ve cıvıl cıvıl bir çocuk. Sonra gençlik, kendine güven; sonra olgunluk çağı ve sonra geri dönüş; bedende ihtiyarlık, ruhta bilgelik, olgunluk ve Ben bir de beni yaratan!

Biz ‘ben’ dedikçe, Allah  hayır Ben dedi. Beni yaratan Ben’den maksat, yegâne Ben olan Allah’a ilhaktır. Surette sen ve Ben (görünür), Ahedde yegâne Ben Lâ ilâhe illâllah. Gördün mü neyim Ben?

Daima Allah’ın huzurunda olduğunu bil! Sus, konuşma izni gelinceye kadar dilsiz ol! Çünkü konuşma izni geldiğinde, kendi isteğinle değil, Allah’ın iradesi ile konuşursun. O zaman lisanın, kalplerin hastalıklarına deva; sırlara şifa; akıllara ziya olur. Halik mahlûk, sırrına mazhar olursun. Âmin!

Allah’ın bütün yarattığı varlık; insan için, Allah yolunda nimettir, idraktir, akıldır, vicdandır, Allah’ı tanımak için ve sebepten müsebbibe vardırmak içindir.

Allah, kulunu yoklukla sınar ve metanetini dener. Allah, bizi Metin esması ile Kavi etsin, musibete karşı Metin kılsın! Allah’a güvenmeyen, mücadelesinde kaybeder. Kazanç, O’na güvenmedir. Allah sana kâfi değil mi?

Aynı anda iki şık gelir. Biri ilahi, diğeri ise dünyevidir. Niye aynı anda gelir? Tercihin ortaya çıksın diye!

Hiç kimse, bir beden içinde Allah’ı görmüş ve yaşıyor olamaz. Allah’ı görmek için, bedeni terk etmemiz; bedenli yaşamıyor olmamız gerekir. Allah, analiz edilemez. O, Ahed’dir. Ahed’ in analiz olanı yoktur. Gerçek, lisana gelmez. Lisana gelen ise, gerçek değildir.

İnanç ve inançsızlık, sizi yanlış yönlendirir. Asıl olan cüz-i aklın, küll-i akla tabi olmasıdır.

Mantığa bağlı olan irade, serbest olamaz! Tecrübelerden gelen mantık, iradeye tabi olunca başarılı oluruz.

Tefekkürün, kader çizgisinde rolü büyüktür.

Pişmemiş yemeğin hazmı, zordur. Cahille bir arada olmak, kolay değildir.

Akıl sahipleri, kesretten vahdete varır; kesrette olan beden varlığı terk eder; Allah’a varır. Tefekkür, dikkati yoğunlaştırmak; hayattan nasiptar olmaktır.

İnsanların bazıları, elçidir. Allah’tan mesaj iletirler.

Dinim, imanım aşktır benim. Ben, aşk mahlûkuyum. Aşk, aşkın münasebeti; âlemin yaratılmasına sebeptir. Muhabbet, anne babanın ikliminin muhabbeti; ademiyetin devamına sebeptir. Sebep müsebbip, âşık maşukun tezahürüdür.

Harekâtın cilvesi, Hub, sevgi, muhabbet; aşkın cilveleridir. Âlemlerin oluşu, meydana gelmesi, yine aslına dönmesi, aşkındır. Aşkın itici kuvvetinin safhası “kûn” dur. Kûn da “kun fe yekûndur.” Yalnız beşerde, kesret-vahdet görünüşü vardır. Kötü iyi, güzel çirkin, fena, felaket, korku, öfke, kin, haset, sevinç, coşku, şehvet kelimeleri onun için ikilemdir. Yani kesirdir. Yani arifin kalbinde, bunlar kesir değil tümdür. Bunların cümlesi, Hak’kın sevgisi ve aşkındandır.

Muhabbet olmasaydı, kâinat ta can da olmayacaktı; canlılık ta hayat ta olmayacaktı. Her ilahi suretin ve ismin, Esmaül Hüsna’nın açığa çıkması; aşkın tezahürüdür. Burada ilahi hareket, sükûnetten canlılığa, yokluktan varlığa, batından zahire, zahirden batına coşkulu harekettir. Yine bu cevelanın ilkesi, muhabbettir; aşktır. Halik mahlûk, âşık maşuk, ikileminden tek oluşa, Ahed’e yani vuslata, hicaptır, hicrandır. İlâhi emir, aşktan gelir. Kûn emrini veren Allah, yaradılışta aşk ile hareket sağlamış ve yaratım hamuruna muhabbet ve sevgi tohumlarını ekmiştir.

İnsanın nefesi nefs, Hakkın nefesi ise muhabbettir. Nefsin nefesinin, Hak’kın nefesine dönüşmesine, dönenlere ne mutlu! Her insan bir nebi olsa da, bir dişi rahminden doğar. Bunun dışında dünyaya gelmek, mümkün değildir. Dünya da devam etmez. Dünyaya gelmek için; bir dişi rahmine, bir de erkek dölüne ihtiyaç vardır. Rahim ismi, doğurganlık ve çoğalmayı ifade eder ve bütünlükten koparak farklılaşmadır, bireyselleşmedir yani sen ben olmadır.

Kaybettim diye üzülme! Zaten, hepsini kaybedeceksin! Allah, seni senden daha iyi bilir. Kaza ve kadere, rıza göster! Çünkü o da, senin için lüzumludur. Bunu bilirsen, tadını alırsın; sıkıntı yerini tada bırakacaktır.  Allah’ın Rezzak olduğunun farkında olmayan, gafil kalır. Başkalarını arayarak, Allah’tan uzak düşme! Asıl rızk bolluğu, Allah’tandır. Ama sen, bunu bilemezsin. Allah’ın tercihinin, ne yönde olduğunu bilemezsin.  Allah, sana zararlı olanı vermez; sus ve uyum göster! Eğer Allah’tan bir şey istiyorsan, bütün halde şükretmeyi nasip etmesini iste! Şükrün yoksa, rızk bolluğu bir fitnedir.  Sabır yoksa, rızk darlığı bir fitnedir. Şükür, elindeki nimetini kâfi gösterir ve seni Rabbine yaklaştırır. Sabrın sonu, selâmettir denmiştir. Bütün insanlar içinden bazıları, müşahede ettikleri ve bi fiil yaşadıkları için bunu böyle dediler.